Cuma, Şubat 15, 2002

Son haftalarda internet'le ilgili bazı "düzenleme-engelleme" yaklaşımları hakkında İ v H P görüşü:



Şubat 2002

Türkiye’de İnternet ile ilgili yasal düzenlemelerin sağlığı açısından gerekli sosyal, teknik ve bilimsel bilgi ortamının oluşturulması ve hızlı ve ekonomik bir biçimde ulaşılabilir kılınmasına katkıda bulunmak amacıyla kurulmuş bulunan İnternet ve Hukuk Platformu (İvHP), gerek 11 Eylül olaylarından sonra dünyayı saran endişe, gerekse ülkemizde son aylarda birbiri peşi sıra ortaya çıkarak bireysel ve toplu zararlara yol açmış bulunan bazı olayların ardından aşağıdaki hususları kamuoyuna duyurma gereği hissetmiştir.

1) İnternet bir araçtır. Kullananın amacına göre sonuçlar yaratır.

2) “Internet”i tek başına bir “potansiyel düşman”, bir “nifak yuvası” olarak algılamak ve yasal düzenleme, sınırlama ve denetleme arayışına bu yaklaşımla girmek yanlıştır.

3) Dünyada ve Türkiye’de ortaya çıkan olumsuz gelişmelerde “İnternet”in de kullanılması, bu olayların yarattığı zararların nedeninin “İnternet” olduğunu göstermez. Bu tip olaylar ve eylemler İnternet hayata geçmeden önce de vardı, yarın bir başka iletişim ortamına geçildiğinde de, olmayacakları söylenemez.

4) Internet’le ilintili olumsuzlukların hangilerinin yasalarla tanımlanmış “suç”, hangilerinin “zarar verici” eylem olduğu ayrımı önemlidir.

5) “Suç”tan söz etmek için mutlaka yasa ile yapılmış tanımlar gereklidir. Olmayan bir suç tanımında başka yasalara kıyaslama yaparak hüküm verilemez.

6) “Zararlı” her zaman “yasadışı” anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla neyin zararlı olduğuna kimin karar vereceği de önemli olup, bu konuda yetkisizlik, yeni hukuka (veya yasaya) aykırılıklar doğurabilecek bir husustur. AB “zararlı” ile “yasadışı”nı ayırmış, birincisinin çözümünün de özdenetim mekanizmaları üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir. (*) Nitekim bu yaklaşımla 2001 Haziran'ında kurulmuş İnternet ve Hukuk Platformu bünyesinde bulunan İnternet Servis Sağlayıcıları Alt Grubu da kendi denetim kurallarını oluşturmak üzere çalışmalarını sürdürmektedir. Platform çalışmalarının ürünleri çok yakında http://www.ivhp.net sitesinden TBMM ve kamuoyuna sunulacaktır.

7) Başta gelişmiş ülkeler olmak üzere, tüm dünya ülkelerinde İnternetin kullanımını yaygınlaştırarak, onun sağlayacağı olanaklardan sosyal, ekonomik, kültürel, bilimsel her alanda en üst düzeyde yararlanmak için büyük bir çaba söz konusudur. Aslında bu çaba, geleceğin dünyasında söz sahibi olabilmek için kaçınılmaz bir yarışı ifade etmektedir. Türkiye de kendi isteğiyle bu yarışa (E-Avrupa+) katılmış, “E-Türkiye Eylem Planı” projesi ile, 2003 yılına kadar gerçekleşmesi beklenen bir dizi ciddi çalışmayı yapacağını belirtmiştir. Çalışmalar Başbakanlık Müsteşarlığı eşgüdümünde sürdürülmektedir.

8) “E-Türkiye Eylem Planı”nın dayandığı “E-Avrupa+” Eylem Planının 3 temel amacı vardır;

a. Herkese daha ucuz, daha hızlı ve güvenli İnternet
b. İnsanlara ve yeteneklere yatırım
c. İnternet kullanımının özendirilmesi

Bir taraftan bu amaçlar doğrultusunda çalışmalar yapılırken, diğer taraftan tersine çabalar içine girilmesi bir çelişkidir. “E-Türkiye Eylem Planı"nda öngörülen amaçların hayata geçirilmesi, ancak bu yolda bir ulusal seferberlik ilan edilmesi ve bunun gereklerinin yerine getirilmesi ile mümkün olabilir.

9) İnternet’in hukuk alanında yarattığı sorunlara, İnternet’in uluslar üstü yapısı gereği, uluslararası düzeyde ortak ilkeler konularak çözüm bulunmaya çalışılmaktadır. Bugün, sorunların çözümü için tüm dünyada kabul edilen ortak bir düzenlemeden söz edebilmek mümkün olmamakla beraber, bu düzenlemeleri yaparken esas alınacak ilkelerin genel olarak ortaya konulduğu görülmektedir. Yine İnternet’in ulus ötesi yapısı ve etkileşime dayanan doğası gereği, devletlerin, İnternet ile ilgili yapılan yasal düzenlemeler konusunda sivil toplum ve sektör kuruluşları ile işbirliği içinde, ilgili tüm platformları kapsayan demokratik bir katılımı amaçlayarak çalışmalarını yürütmeleri, sağlıklı bir gelişme ortamının yaratılması için kaçınılmaz görünmektedir. Çünkü İnternet’in gerek bugüne kadar olan ve gerekse bundan sonraki gelişimi, kullanıcı etkileşiminin dinamiklerine ve özel sektörün girişimciliğine bağlıdır.

10) Hal böyleyken, ortaya bazı olumsuzluklar çıktı diye, sanık sandalyesine İnternet’i oturtarak, adeta “yargısız infaza” hükmetmek, olsa olsa ülke çıkarları açısından hayati önem taşıyan "bilgi toplumu" haline gelme fırsatını bir kez daha kaçırmakla eş anlamlı olabilir... Hele tam da dünya basınına "İstanbul Ruhu" ile olumlu sinyaller göndermişken, dönüp, Türk internet servis sağlayıcılarına yargısız site kapattırmak ise Türkiye'nin internet yasakçısı ülke kategorisine konulmasına hizmet eden "kolaycı" bir yaklaşım olur...

11) Söz konusu “araç” yani İnternet, yeni bir okur-yazarlık kavramını da beraberinde getirmektedir: “sayısal okur-yazarlık” ve “bilgi-okuryazarlığı” (“digital literacy” – “information literacy”). Bu nedenle, başta aydınlar olmak üzere, ülkemizde de, dünyanın bütün gelişmiş ülkeleri ve hiç değilse bu bağlamda onları yakından izleyen “gelişmekte olanların” yaptığı yapılmalı, yani “daha hızlı, daha ucuz, daha yaygın İnternet” kullanımı teşvik edilmeli, bireylerin kendini özgürce ifade edebilmesi için önce bilgiye erişim ve düşünce özgürlükleri sağlama alınmalı ve böylesi bir altyapının gereği olan hukuksal üst yapı aceleye getirilmemelidir. Aksi, daha önce RTÜK yasa tasarısına konulan ve sonra yasalaşamayacağı açıkça görülen İnternet ile ilgili maddelerde olduğu gibi, zaten kıt olan kaynakların israfı ve bu toplumun gerçek demokrasi ile arasını açmak anlamına gelecektir. “AB’ye uyum”, “AB’ye kesin giriş” gibi konular bile bu iki vahim olgunun yanında o kadar da önemli değildir!

(*) Bkz. Türk Internet.com- Y. Akdeniz'le söyleşi /

Ve 159... Ve 312... Ve yargıçlar


Adnan Ekinci
Radikal 15 Subat 2002

TCK 159 ve 312. maddelerinin yasalaşması, uzun süredir üzerinden sürdürülen tartışmaları şimdilik durdurmuşa benziyor. Yasanın son şeklinden hoşnutsuz olan kesimin suskunluğu, maçı kaybetmiş fanatik seyircinin, stadı terk ederken başı öne eğikliği içinde. Diğer kesimin de sonuçtan fazla hoşnut olduğu söylenemez. Oynanan futboldan ve son dakika elde edilen galibiyetten memnun değiller.
Yasanın son şekli, temel hak ve özgürlükler konusunda hassasiyet gösteren çevrelerin bile, 'Bundan sonra uygulamaya bakacağız' şeklinde değerlendirmelerine neden oldu.
Uygulamadan duyulan bu kaygı, bizim ülkemizde, özellikle hukuk alanında gözlenen,
teori-pratik arasındaki uyumsuzluk konusundaki zengin deneyimlerimizden kaynaklanıyor.
Bu bağlamda 159 ve 312, en dar anlamıyla, devletin çeşitli kademelerini yurttaşlardan gelebilecek her türlü 'fenalığa' karşı koruyan ve devletin bölünmez bütünlüğünü teminat altına alan normlar olarak tanımlamak mümkün.
Devlet-birey çelişkisinin ortaya çıkması halinde yasaları pratiğe taşıyacak olan kişiler, elbette ki yargıçlar. Ne var ki, o yargıçların, bağımsız yargının bir unsuru olmaktan çok, kendilerinin maaş aldıkları, geçimini sağladıkları ve geleceklerini bağladıkları devletin üst düzey bir memuru olarak gördüklerini düşünenlerin sayısı epeyce fazla.
Yargıçların, ihtilaf halinde, devlet yanlısı olabileceği konusundaki kuşkular, özlük haklarını düzenleyen Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun başkanının, siyasi bir kimliği de olan Adalet Bakanı'nın bizatihi kendisi olması ile daha da çok pekişiyor.
Bir an için, yargıçların, bağımsız olmasını zedeleyen bu etkenlerden kendini soyutlayabileceği gibi iyi niyetli bir yaklaşım, en üst norm olan 1982 Anayasası'nın, temel hak ve özgürlükler konusundaki ketumluğuna çarpar, kalır.
Sadece, 1982 Anayasası'nın giriş bölümüne bakıldığında bile, düşünce ve ifade özgürlüğünün, 159 ve 312 içinde yer alan kelimeler üzerinde oynamakla sağlanamayacağı kolayca görülür.


'Film Gibi'nin çağrıştırdıkları

Genel olarak halkımız, öteden beri, hukuk devleti, bağımsız yargı, hâkimlik teminatı, vb. konulardan pek hazzetmez. Bu tür kavramların daha çok televizyondaki açık oturumlara katılan ileri gelen kişilerin kendi aralarında anlaşmalarına yarayan üst dil olarak görürler. Ciddi bir çoğunluğu oluşturan bu kesim, birkaç cildi oluşturabilecek bu kavramların hepsini,
'mahkeme' gibi, tek bir kelime altında toplamıştır. Ancak, bu 'mahkeme' kavramına, o kadar anlamı bir arada yüklemişlerdir ki, kastettikleri şeyin gerçek açıklaması, zaman ve mekâna göre değişiklikler arz eder.
O anlam, ne kadar farklılık gösterse de, temelde hepsi, belirsiz ve acılı bir bekleyişi de içerir.
Dudak bükme veya omuz silkme, ya da başını ellerinin arasına almak şeklinde davranışlarda kendini gösterir. İki bilinmeyenli bir denklemdir mahkemeler. Sinan Çetin'in 'Film Gibi' programında, eşinden, nişanlısından, kardeşin-den ayrı düşmüş, o ultra mavi ışıklı kapının açılması ile içinden çıkıp gelmesini bekleyen
gözlerdeki merak gibidir. Adalet de, mahkemenin o sihirli kapısından ha göründü, ha görünecek diye merakla beklenir. Gelecek midir acaba? İnşallah gelecektir. İnsanlık tarihinin bugünlere taşıdığı evrensel hukuk ilkeleri, bir davayı kazanmak ile kaybetmek arasındaki nüans cılızlığına düşmüştür. Ve davanın sonucuna ilişkin o amansız bekleyiş, çoğu zaman hakkaniyet ölçülerinin önüne geçer...



--------------------------------------------------------------------------------


Stajyerken ceketi alıp gitmek...
Paul Robeson, (1898-1976) yaşamı, sanatı ve ırkçılığa karşı mücadelesiyle ilginç bir kişilik. Robeson, köle bir aileden gelen, ABD egemen çevrelerinin korkunç ırk ayrımcılığına karşı dünya çapında yankı uyandıran mücadelesi ve medeni haklar savunuculuğuyla, solcu kişiliğiyle, bunun yanı sıra 40 yılı kaplayan sahne ve sinema oyunculuğu, kendine özgü bariton sesiyle geçen yüzyılı etkilemiş biri. Robeson, aynı zamanda Columbia Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni birincilikle bitirmiş. Kendisini nerdeyse ilahlaştıracak bir gelecekten habersiz olarak avukatlık stajına başladığında, bir dava konusunun özetini yazdırmak istediği stenograf kadın, 'Bir siyah derilinin stenograflığını yapmam' diyerek, odadan çıkıp, gider. Robeson, böylece 1923'lerde hiçbir beyazın siyah bir avukata dava vermeyeceğini anlayarak, avukatlık mesleğine başlamadan noktalamış. (Bilgi: M.Halim Spatar)


Başkentte hukuk veritabanı
Türk hukuk literatüründe, hukukçular tarafından yayımlanan makalelere ulaşımda yaşanan sıkıntıları gidermek amacıyla; Başkent Üniversitesi Kütüphanesi'nde örnek bir çalışma başlatılmış. Türkiye'de yayımlanan tüm hukuk dergilerindeki makalelerin indekslenmesi amacını taşıyan
bu çalışmada, makalelerin bibliyografik künyesinin yanı sıra; anahtar kelimeler ve Library of Congress Subject Headings'ten yararlanılarak Türkçe ve İngilizce konu başlıkları da veriliyor. Çalışmalarını kütüphanelerine gelen dergilerle sınırlı tutmak zorunda kalmaktan şikâyetçiler. Bu anlamlı çalışmaya, özellikle eksik olan dergilerin tamamlanması konusunda katkıda bulunmak mümkün. (Vildan Barış Örkmez, (orkmez@baskent.edu.tr), Başkent Üniversitesi
Kütüphanesi, Tel: 0 312 234 10 10/1106)


Salı, Şubat 12, 2002

12 Subat 2002- NTVMSNBC'den



Bilgisayar ve internet kullanımının artması, özellikle kamu kurum ve kuruluşlarının internetten hizmet vermesinin yaygınlaşmasıyla internet adresleri de fihristlerde yerlerini almaya başladı. Pasaport müracatlarının “on-line” yapılması, hatta askerlik yoklamalarının dahi internetten yapılabilmesinden sonra internet kullanıcıları, adreslerin bir arada bulunduğu mailleri birbirlerine atmaya başladılar.

Fihristlerde bulunması gereken birkaç internet adresinin isimleri ise şöyle:

On-line Pasaport müracaatı: www.iem.gov.tr/ilksayfa.htm
İllerde önemli telefonlar: www.bybs.gov.tr
Kimlik numarasını öğrenme: www.tckimlik.nvi.gov.tr
Başbakanlık bilgi sistemi: www.bybs.gov.tr
Askerlik yoklamasının telefon ve posta ile yapılabilmesi: www.asal.msb.gov.tr/telfax.htm
Kanuni hakların öğrenilmesi: www.egm.gov.tr/iletisim.htm
Sürücü ceza puanının öğrenilmesi: www.egm.gov.tr/surucuceza.asp
Vergi dairelerinden otomobillerin vergi borcunun öğrenilmesi: www.gelirler.gov.tr/Internet
Emekli Sandığı’ndan emekli maaşının ve tazminatının hesaplanması: www.emekli.gov.tr
SSK emekli maaşının öğrenilmesi: www.ssk.gov.tr
Yargıtay kararlarının öğrenilmesi: www.yargitay.gov.tr
Alfabetik sıra ile tüm kanunlar: idealhukuk.com (?)
İgdaş borcunun öğrenilmesi: www.igdas.com.tr/
İSKİ borcunun öğrenilmesi: www.iski.gov.tr/sorsozno.asp
Tren saatleri ve ücretleri: www.tcdd.gov.tr/trensaatleri.html
Uçak saatleri ve hava meydanları: www.dhmi.gov.tr/default0.htm

Haberin devamı ve diğer adresler...


Hürriyet haberi:


Başbakanlık’ın e-devlet projesi

Başbakanlık tarafından yürütülen “E-Devlet Projesi” çerçevesinde oluşturulan çalışma gruplarının başkanları, pilot il olarak belirlenen Yalova’da bir araya geldi. Toplantıda projenin başarılı olması için yasalardaki engellerin kaldırılması ve yasal entegrasyonun sağlanması gerektiği vurgulandı.


Yalova Valisi Nihat Özgöl, toplantıda, Türkiye’nin, ekonomik ve sosyal sorunlarına rağmen, modern ve çağdaş bir dünyayla entegre olma doğrultusunda iradesini ortaya koyduğunu söyledi.

Avrupa Birliği’ne (AB) girme yolunda ilerleyen Türkiye’nin, eğitim ve sağlık başta olmak üzere birçok alanda kaliteyi artırmayı hedeflediğini ve bu hedefe ulaşmak amacıyla yoğun çaba harcadığını dile getiren Özgöl, “E-Devlet Projesi”nin de bu yolda bulunulmuş en önemli girişimlerden biri olduğunu kaydetti.

Özgöl, son yıllarda bir dizi yeni teknolojik kavramlarla tanışıldığını ifade ederek “Bunların arasında en dikkat çekici olanı, internet ve bu çerçevede (E-Devlet) kavramlarıdır. Başbakanlık tarafından yürütülen bu projenin başarısı, Türkiye’nin bilgi toplumu haline gelmesi açısından büyük önem taşıyor” dedi.

Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Füsün Köroğlu da “E-Devlet Projesi”nin, Başbakan Bülent Ecevit’in de katıldığı Lüksemburg Zirvesi’nde, AB üyesi ülkelerin “E-Avrupa Projesi”ni öngören anlaşmaya imza atmalarıyla başladığını bildirdi.

İnternet kullanımını özendirmeyi hedefleyen projeye, kamunun vatandaşa sunduğu hizmetler ve sivil toplum kuruluşlarının da dahil edileceğini anlatan Köroğlu, şöyle konuştu:
“Projede, Başbakanlık koordinatör görevini üstlendi. Daha sonra 13 çalışma grubu oluşturuldu. Hedeflerimizi koyduk. Temelde en önemli olay, yasal entegrasyonun sağlanmasıdır. Yasalardaki engellerin kaldırılması gerekiyor. Bunun için de Adalet Bakanlığı’nın başkanlığında bir komisyon kuruldu. Bunun yanı sıra Türkiye Bilişim Vakfı nezdinde bir çalışma yaparak yazılım merkezleri oluşturmayı hedefliyoruz.”

Köroğlu, projede pilot il olarak belirlenen Yalova’nın, bilişim teknolojisini en üst düzeyde kullandığını vurgulayarak “Yalova, birçok şeyi bizden önce çözmüş. Devlet olarak bizden önde gidiyor. Bundan sonra Yalova’daki tüm işleyişi, vatandaşın devletle olan işlerinin nasıl halledildiğini izleyeceğiz. İnterneti çok iyi kavramak, ödemelerin internet üzerinden yapılmasını sağlamak konusunda Yalova belli bir kültüre ulaşmıştır” dedi. (aa)


Perşembe, Şubat 07, 2002

Avrupa Şartı'nın babası Braibant:


TCK'nın ifade özgürlüğüne yaklaşımı 19. yüzyıldan kalma. Avrupa yasalarında böyle kısıtlayıcı maddeler yok. 159 ve 312 gibi yasalarla AB'ye girilmez



KAYNAK: 7 Şubat 2002, Radikal, Mine G. Kırıkkanat

AB idare hukukunun mimarı

Soyadı, Fransa'ya 'hukukçu' yetiştirmekle tanınan köklü bir aileden gelen Devlet İdare ve Kamu Hukuku Profesörü, Başyargıç (Magistrat) Guy Braibant, ülkenin en üst idari yargı kurulu olan Devlet Konseyi'ne 1953 yılında girmişti. Konseyde üçüncü adamlığa yükseldiği yarım yüzyıllık süreç içinde başta Paris Siyasal Bilgiler Fakültesi
kürsü başkanlığı olmak üzere pek çok hukuk fakültesinde ders verdi, çeşitli dillere çevrilen hukuk 'best seller'leri yazdı. Avrupa Konseyi tarafından AB idari hukuk yasalarını düzenlemekle görevlendirilen Guy Braibant, 2000 yılındaki AB Nice zirvesinde kabul edilen ve ileride Avrupa Anayasası adını alacak olan Avrupa Temel Haklar Şartı'nı hazırlayan 62 kişilik 'bilgeler' konseyinin beş üyelik Presidium heyetinde Alman başkan Herzog'un baş yardımcısı ve AB Hükümetleri Temsilcisi olarak yer aldı. Presidium'daki iki numaralı görevine karşın, Guy Braibant 'Avrupa Şartı'nın babası' olarak tanınıyor. Çünkü 'Şart'a konulan tüm sosyal haklar ve ayrıntılı kişisel özgürlükler onun eseri ve Avrupa Şartı'nı, imzalanmasına 15 gün kala Alman üye Stoiber'in (CSU temsilcisi) koydurmak istediği "Avrupa'nın dini kültür mirası Yahudi Hıristiyan geleneğidir" tanımından, AB'nin anayasal anlamda iki laik ülkesinden Fransa'yı (diğeri Portekiz'dir) cumhurbaşkanı ve başbakan düzeyinde protesto etmeye zorlayarak kurtardı. Guy Braibant halen tüm Fransız yasalarını tematik olarak düzenleyen 'Fransa Hukuki Yapılanma Konseyi'ni başkan yardımcısı. Konseyin başkanı ise bizzat Başbakan Lionel Jospin.
--------------------------------------------------------------------------------

PARİS - Fransız hukukçu Guy Braibant, AB üyelerinin anayasaları hariç tüm yasalarının üzerinde ve uyması gereken bir Avrupa adaletine inanarak yola çıktıklarını söyledi. Kendisini '1960'ların milliyetçi hukukçusu' diye tanımlayan Braibant, "Şimdi Avrupa Şartı'nı hazırlayanlar arasında yer aldım. İşte AB Şartı, böyle bir evrimin sonunda ortaya çıkan, ileride adı konacak Avrupa Anayasası'nın belkemiğidir. AB'ye girmek isteyen ilkelerini benimsemeli" diye konuştu.
Türkiye'deki tartışmalı düzenlemeleri 'benzersiz' bulan Braibant, "TCK'nın ifade özgürlüğüne yaklaşımı, 19. yüzyıldan kalma. Avrupa'da basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı yasa maddesi kalmadı. Bu yasa metinleriyle (159 ve 312) AB'ye girilmez" dedi. Braibant, Radikal'in sorularını yanıtladı.

'Türklüğü, Cumhuriyeti, Büyük Millet Meclisi'ni, hükümetin manevi şahsiyetini, bakanlıkları, devletin askeri veya emniyet muhafaza kuvvetlerini veya adliyenin manevi şahsiyetini alenen tahkir ve tezyif edenler bir seneden altı yıla kadar ağır ceza ile cezalandırılırlar' yaptırımını içeren TCK 159. madde, Avrupa'daki basın ve ifade özgürlüğü düzenlemelerine uygun mu?

Bir hukukçu olarak hiç sanmıyorum! Bu madde gerek kapsam, gerek yaptırımlarda çok ileri gidiyor. Fransa'da dengi yok. 1957'de kabul edilen bir benzeri, mahkeme kararlarını eleştirmeyi yasaklıyordu, hiç uygulanmadı, sonunda kaldırıldı. Hatta bu maddenin (TCK 159) Avrupa İnsan Hakları Anlaşması'na aykırı olduğunu söyleyebilirim. Biz AB Şartı'nı hazırlarken, bu anlaşmadan çokça esinlendik ve Avrupa İnsan Hakları Anlaşması, böylesi maddeleri 50 yıldır aykırı bulan içtihatla (mahkeme kararları) doludur. Avrupa İnsan Hakları da, büyük ölçüde ABD hukukundaki adeta sınırsız 'ifade' özgürlüğünü örnek alır ki, okuduğunuz metin hem Avrupa, hem Amerika'daki basın ve ifade özgürlüğüyle bağdaşmamaktadır. Türkiye bu maddeyi daha da genişleterek, kurumları temsil eden bir kısım makamlara da yaymak istiyor. Mümkün değil.

Peki Fransa ya da herhangi bir AB ülkesinde, yukarıdaki makamları tahkir ve tezyif edenlere nasıl bir ceza ya da cezalar öngörülür? (TCK 159. madde)

Söz konusu yasanın iftirayı ayrıca belirtmeyip 'tahkir'in içinde görmesi ve tezyifle birleştirmesi çok ilginç, Avrupa ülkelerinde dengi yok. Fransa'da yerli ve yabancı devlet başkanlarına iftira yoluyla tahkir suçu yasası vardı bir zamanlar, o da kaldırıldı! Bu yasa varken, örneğin yabancı bir devlet başkanı Paris'e geldiğinde, bir gazete kendisi hakkında 'Bu bir hırsızdır, işkencecidir,' diye çok ağır deyimlerle yayın yaparsa soruşturma açılırdı. Ama bu yasa varken bile, kullanılan deyimlerin çok ağır olması ve yapılan yayının iftira içerdiğinin kanıtlanması gerekirdi. Çünkü Fransa'da iftiradan yargılandığınız zaman, söylediklerinizin doğruluğunu kanıtlamak hakkınız vardır. En ağır ithamlar bile doğrulukları kanıtlanırsa, tahkir olmaktan çıkar. Çünkü iftira, yalan beyan söz konusu olduğunda vardır. Aynı devlet başkanına, hırsızlık ve işkencecilik gibi somut bir suçlama içermeyen 'alçak, aşağılık,' gibi küfür deyimleriyle hitap edilirse, mesnetsiz hakaret ve tezyife girer. Türkiye'deki gariplik, iftirayı içerip içermediği belli olmayan tahkir ile mesnetsiz hakaret tezyifin bir arada görülmesi. Fransa'daki basın ve ifade özgürlüğü konusunda, tahkir ve tezyife yönelik bir yasadan çok, sözlü bir etik, bir nezaket geleneği vardır. Dolayısıyla iftira içermeyen tahkir ve tezyif suçu pek işlenmez. Ama işlense bile, yasal yaptırım hapis cezası değildir. Zaten iftiranın bile cezası hapis değildir. İhtar, tazminat, suç unsurunun yasaklanıp toplatılması ve suçlunun üyesi bulunduğu yetkili kurumlardan dışlanması gibi geniş bir yelpazeye yayılır.

Türkiye'de örneğin biz Radikal yazarları, iftiranın söz konusu olmadığı, hiçbir argo ya da küfür içeren sözcük kullanmadığımız, ama çok ağır eleştiriler içeren yazılar dolayısıyla 'tahkir ve tezyif'ten yargılanıyoruz 159. madde dolayısıyla. Sizce bu mantıklı mı?

Hayır, hiç değil. Küfür ve mesnetsiz aşağılayıcı sözcükler kullanılmayan en ağır eleştiri bile, tahkir ve tezyif sayılamaz. Eğer yalan beyanda bulunuyorsanız iftiradan yargılanmanız gerekir ki, gördüğüm kadarıyla bu yapılmıyor.

Türkiye'de hükümet, TCK 312. maddeyi, AB ülkelerinde dengi olduğu gerekçesiyle savunuyor ve öngördüğü maddeyi hayli ağırlaştıran değişikliği de AB'deki benzerlerine uymak için hazırladığını öne sürüyor. Fransa ve AB'nin herhangi bir ülkesinde, 'Sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığına dayanarak insanları birbirine karşı kamu düzenini bozma olasılığını ortaya çıkaracak bir şekilde tahrik eden kimseye üç yıla kadar hapis cezası verilir. Halkın bir kısmını aşağılayıcı ve insan onurunu zedeleyecek bir şekilde TAHKİR eden kimseye de birinci fıkradaki (6 aydan 2 yıla) hapis cezası verilir' gibi bir yasa maddesi var mı?

Hayır, böylesi yok. Bu yasa maddesi hem çok ağır, hem de beni hukuk anlamında rahatsız eden yanları var. Sanırım 312. maddenin temel düşüncesi, Avrupa Şartı'nın 'Eşitlik' başlığını oluşturan 21 ve 22. maddelerinde ifade edilen, 'cinsiyet, ırk, renk, etnik ya da sosyal köken, genetik özellikler, dil, din ya da inanç, siyasal ya da herhangi bir görüş, ulusal bir azınlığa aidiyet, varsıllık, doğum, sakatlık, yaş ve cinsel tercih farklılığına dayanarak ayrımcılık' yasağına atıf yapıyor. Ancak Avrupa Şartı başta olmak üzere, AB ülkelerinde aynı yasakları koyan yasalar, doğrudan hapis cezası öngörmez! Bu yasaları çiğnemekten hapsedilmek için, defalarca mahkûm olup maddi-manevi tazminattan, seçme ve seçilme gibi yurttaşlık ve kamusal haklardan belli bir süre mahrum edilmeye varan tüm cezaları çektikten sonra yine aynı suçu işlemek gerekir.

'Sosyal sınıf ne demek?'

Beni TCK'nın 312. maddesinde yapılmak istenen değişiklikte şoke eden bir yan da 'sosyal sınıf' kavramı. Avrupa, sosyal ve etnik kökenden söz ediyor, ne demek 'sosyal sınıf' sosyal sınıfın ne olduğunu kimse tam bilmez. Yönlendirmek gerekir. Bu kavramla belli ki tüm Markist kökenli ideolojiler hedefleniyor. AB Şartı'nda 'sosyal ve etnik köken' dediğiniz zaman, örneğin bir işçi çocuğuyla burjuva çocuğu arasındaki ayrımcılık yasağı söz konusudur, sosyal sınıflar arasında değil. Sosyal sınıf ayrımını yasaklayan bir kavramla, örneğin sınıf mücadelesinden söz eden herkesi hapse
atabilirsiniz. Böyle bir yasak ise, ifade özgürlüğünü ihlal eder. TCK'nın bu maddesi, 19. yüzyıl hukuk dilini kullanmaktadır.

'Yani TCK'nın 159 ve 312. maddeleri AB hukukuna uygun değil mi?

Bırakın öngörülen değişiklikleri, eski içerikleriyle bile uygun değiller. Temel farklar var. Türkiye, AB adayı bir ülke. AB'ye girmeye hazırlanıyor. Gerçekten girmek istiyor mu?

Elbette. Yasalarını, 'demokratikleşme paketi' kapsamında AB'ye uyum için değiştiriyor, yeniden düzenliyor.

Böylesi yasa metinleriyle AB adayı Türkiye'ye, tam üyeliği için 'Hayır!' yanıtı verilir. Bakın AB içinde Avusturya'da Heider iktidarı bir sorun oluşturdu. Ve AİHM Avusturya'ya karşı yaptırımları, o sırada henüz hazırlanmakta olan AB Şartı'na dayandırdı. Dolayısıyla tüm aday ülkelerin, yasal düzenlemeleri için artık ölçü kabul edilen bu şarta uygunluk aramaları gerekiyor. Biz bu şartı hazırlarken, metne 'Avrupa'nın dinsel kültür mirası Yahudi Hıristiyan'dır (Judeochretien)' tümcesini eklemek isteyen Alman Stoiber ve yandaşı Avusturyalı temsilciye karşı Türkiye'yi düşünerek mücadele ettik, Türkiye'yi koruduk. Çünkü Alman CSU ve Avusturya temsilcileri yarın öbür gün Türkiye'yi Müslüman ülke diye saf dışı bırakabilmek için bu tümceyi ekletmek istiyorlardı. Mücadelenin başını ben çektim. Yarım bir zafer kazandım. Şartın laik olması, dinden hiç söz edilmemesi gerekirken, Yahudi Hıristiyan tanımını kaldırabildik, ama 'Avrupa'nın dinsel bir kültür mirası vardır' deyişi kaldı. Şimdi Türkiye'nin de AB'ye girebilmek için hukuk anlayışını kısmen değiştirmesi gerekiyor.

'Biz de milliyetçiydik'

Biz Fransa Devlet Konseyi'ndeki hukukçular da, 1960'lı yıllarda Fransız hukukunun üstünde bir hukuk kabul etmiyor ve diğer adli kurumlardan daha milliyetçi düşünüyorduk. Sonra yavaş yavaş değiştik ve bir Avrupa hukukunun var olması, başta İnsan Hakları Mahkemesi olmak üzere AB üyesi ülkelerin anayasaları hariç tüm yasalarının üzerinde ve uyması gereken bir Avrupa adaletine inandık. Ve 1960'ların milliyetçi hukukçusu ben, Avrupa Şartı'nı hazırlayanlar arasında yer aldım. İşte AB Şartı, böyle bir evrimin sonunda ortaya çıkan ortak Avrupa hukuku, ileride adı konacak Avrupa Anayasası'nın belkemiğidir. AB'ye girmek isteyen tüm ülkeler, ilkelerini benimsemelidir.

Makale orijinali: burada!

Yaman Akdeniz'in "Siber-Haklar Siber-Özgürlükler"i 5 yaşında!



Bu konu ile ilgili olarak, bütün dünyaya dağılan basın bülteninin kısa orijinali şöyle:

Cyber-Rights & Cyber-Liberties Press Release - 31 January, 2002

LEEDS - Today, Cyber-Rights & Cyber-Liberties, a Leeds (UK) bases civil
liberties organisation released a statement to mark the fifth birthday of
the organisation and to highlight the importance of cyber-rights in the
Information Age.

The statement unerlines the importance of the Internet an empowering tool
and calls for respect for human rights by addressing such important issues
as openness and transparency in the Internet policy making process, privacy
of communications, censorship of the Internet, the use of Echelon
interception systems, Council of Europe Cyber-Crime Convention, and
government access to encryption keys.

The statement is available through:http://www.cyber-rights.org/5th_year_statement.htm

For further information contact:
Mr. Yaman Akdeniz,
Director, Cyber-Rights & Cyber-Liberties (UK)
URL: http://www.cyber-rights.org
E-mail: lawya@cyber-rights.org
Tel: +44 (0)7798 865116



Chomsky "Türkiye Turnesi"!


İSTANBUL - Toplatılan kitabı 'Amerikan Müdahaleciliği'nin duruşmasına katılmak için Türkiye'ye gelecek Amerikalı düşünür ve dilbilimci Noam Chomsky'nin 'Türkiye turnesine' ilişkin ayrıntılar belli oldu. 12 Şubat saat 18.00'de The Marmara Oteli Balo Salonu'nda 'Medya, Savaş ve Demokrasi' konulu bir konferans verecek olan Chomsky hakkında Peter Wintonik ve Marc Achbar'ın hazırladığı 166 dakikalık belgesel de 10 Şubat saat 16.30'da İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde izlenebilecek.
Film gösteriminin ardından saat 19.30'da aynı mekânda da 'Chomsky ve Medya Dünyası' başlıklı bir panel yapılacak. Panele gazeteci Ragıp Duran ve Yrd. Doç Aslı Tunç katılacak.

DGM'ye de gidiyor

Yazar 13 Şubat saat 09.00'da 3 No'lu DGM'de hazır bulunacak. Chomsky, duruşma sonrasında da savcıyı ziyaret ederek yayıncısı olduğu 'Düşünceye Özgürlük 2001' kitabı için ayrıca bir ifade daha verecek. Noam Chomsky, saat 16.00'da Bilgi Üniversitesi'nin Dolapdere kampüsünde '11 Eylül ve İletişim' üzerine konuşacak.
14 Şubat'ta Diyarbakır'a geçecek olan Amerikalı düşünür, burada da Diyarbakır Demokrasi Platformu ve Diyarbakır Barosu ile temaslarda bulunacak. Yazar 15 Şubat'ta Türkiye'den ayrılacak. Tel: 0212 292 33 03
Kaynak: (RADİKAL Kültür Sanat)



"İfadeye Mezalim"


31 Ocak 2002 tarihli Milliyet Kültür Sanat Eki'nden:

Tehlike Çanları...

AB'nin 312 ve 159'a bakışı farklı...



M. Ali Birand'ın bugünkü makalesi...

Yalnız İnternet mi?

Cep telefonu suç aleti oldu



Tüm dünyada kullanımı giderek artan cep telefonları bir yandan hayatımızı kolaylaştırırken bir yanda da polislerin korkulu rüyası haline geldi. Brezilya'da suç örgütlerinin fidye için adam kaçırma ve cinayet "faaliyetlerini" organize ettikleri cep telefonu, Vietnam'da uyuşturucu tacirlerinin sağ kolu oldu.

Cep telefonu İskoçya'da da dükkanlara saldırıp yağmalayanların polisten kaçmak için birbirlerini uyardıkları hayati önem taşıyan bir iletişim aracı... Cep telefonunun suç işleyen grupların işlerini kolaylaştırdığı uyarısında bulunan güvenlik uzmanları soruna çözüm arıyor.

CNN'in internet sitesinde yer alan habere göre, özellikle "kontürlü" olarak tanımlanan ve süper marketlerde, benzin istasyonlarında bile satılan faturasız cep telefon hattı paketleri, takip etmesi çok zor olduğu için suç örgütlerinin çok işine yarıyor. Brezilya'da sırf bu yüzden faturasız hatların yasaklanmasının gündeme gelmesi, durumun ciddiyetinin bir göstergesi...

Cambridge Üniversitesi'de güvenlik uzmanı olan Ross Anderson, organize suç örgütlerinin faturasız hatları çok yaygın olarak kullandığını, örgütlerin takip edilmesi zor olan iletişim teknolojilerine ihtiyaç duyduğunu belirtiyor. Günümüzde uluslararası uyuşturucu ve silah ticareti ile terör eylemleri büyük ölçüde kablosuz iletişim teknolojisinden yararlanılarak planlanıyor.

KÜRESEL BİR SORUN HALİNE GELDİ
İşte dünyanın çeşitli yerlerinden "cep telefonu-suç" arasındaki bağlantıyı gösteren çarpıcı örnekler:

-Vietnam'da narkotik polisinin geçen yıl yaptığı operasyonlarda 55 uyuşturucu satıcısı tutuklandı ve bir tek baskında 120'den fazla cep telefonu ele geçirildi.

-İrlanda'da 1998'de yaptığı bombalama eylemiyle 29 kişinin ölümüne, 300 kişinin yaralanmasına neden olan bir IRA militanı, geçtiğimiz ay 14 yıl hapse mahkum oldu. Col Murphy adlı IRA üyesinin suçu işlediği cep telefonu kayıtları sayesinde ispatlandı.

-İskoçya'nın Black Isle bölgesindeki köylerde, haftasonları dükkan ve benzin istasyonlarını soyan, mağazaların vitrinlerini yere indiren suç çetelerinin, cep telefonu sayesinde polisin elinden kaçtığı belirlendi. Bütün çete üyelerinin cep telefonu olduğu ve polis suç mahalline yaklaştığından diğerlerini uyarararak başka bir köye yöneldikleri bildirildi.

-Bir yıl önce Brezilya'nın Sao Paulo eyaletinde 29 hapisanede çıkan ve 20 bin mahkumun katıldığı isyanların, hapisanelere gizlice sokulan cep telefonlarıyla organize edildiği tespit edildi ancak faturasız hat kullanıldığı için aramalar takip edilemedi. İsyanlarda 16 mahkum öldü.

-Yine Brezilya'da faturasız hatların yaygınlaşmasıyla fidye amaçlı adam kaçırma olayları 2000 yılına göre büyük artış gösterdi. Brezilya polisinin verdiği rakamlara göre, 2000'de 63 olan adam kaçırma olayı, 2001'de 267'ye yükseldi. En son bir belediye başkanının kaçırılması üzerine Başbakan Cardoso, faturasız cep telefonlarını "suç aleti" olarak tanımladı ve yasaklamakla tehdit etti ancak bu, tehditten öteye geçemedi. Ülkedeki 29 milyon cep telefonunun 20 milyonun faturasız olması ve telefn şirketlerinin gelirlerinin büyük bölümünün faturasız hatlardan gelmesi böyle bir karar alınmasına engel oldu.

PEKİ, NE YAPMALI ?
"Kötü amaçlarla kullanılıyor" diye cep telefonunun yasaklanması gibi saçma önlemler tabii ki çözüm değil. Uluslararası güvenlik uzmanları ayrıntılı cep telefonu faturalarının suç araştırmalarında çok işe yaradığını belirtiyor. Faturasız hatlarda ise, hattı satın alan kişinin bir kimlik belgesi doldurması zorunluluğu getirilmesi öneriliyor. Telefon şirketlerinin şüpheli numaraları takip etmesinin de suçu önlemek için etkili bir yöntem olabileceği belirtiliyor.

Kaynak: Hürriyet