Cumartesi, Temmuz 31, 2004

Bilgi Nasıl Öldürülür?
Tuncer Üney'in Hürriyet'in e-yaşam ekindeki makalesi (için resmi tıklayınız!)


"İnternet’te Kişilik Hakları"- Av. Gökhan Ahi'nin makalesi:
http://www.hurriyetim.com.tr/haber/0,,sid~444@nvid~447140,00.asp


Pazartesi, Temmuz 26, 2004

Üyemiz Sayın Av. S. Sinan KOCAOĞLU yazmış:
_________________________________

Oncelikle bu tren kazasinda olenlere rahmet, yaralilara acil sifa ve olenlerin yakinlarina da bassagligi diliyorum. Bu elim tren kazasi bana Fransa'da meydana gelmis olan benzer bir olayi hatirlatti. Gecen sene Haziran ayinda Paris'te Roissy-Charles de Gaulle Hava limanina son teknoloji ile yapilan futuristic tasarimli sahane bir terminal binasi sasa ve debdebe ile acildi. Fransa'daki bu terminal binasinin acilisi ile Turkiye'deki hizli tren projesinin uygulasmaya konulmasi arasinda pek cok benzer yon var. Bunlarin en basinda binanin insaatinin Fransiz hukumeti tarafindan erken bitirilmesinin kendisi icin bir prestij unsuru olarak algilanmasi yatmaktadir. Bu yuzden zaten devlet mulkiyetinde olan bu havaalani terminal binasinin mumkun oldugunca erken bitirilmesi ve acilis tarihinin devamli one alinmasinin icin Fransiz hukumeti pekcok caba sarfetti. Nitekim bina erken bitirildi ve acilis yapildi. Binanin acilisindan sonra aradan cok degil bir ay bile gecmeden bu ozel teknoloji ile imal edilmis olan binanin 700 metreyi asan uzunluktaki tavani coktu ve 4 kisi oldu. Boylelikle Fransa ile Turkiye arasindaki pekcok siyasi paralellige bir de hukumetlerin prestij arayisi psikolojilerinin sebebiyet verdigi dramatik kazalar ornegi de eklendi. Burada mesele bu kazalari onleyebilecek teknik-kontrollerin acelecilik yuzunden ihmal edilmesi veya raporlarin gozardi edilmesi kadar bence bu ihmallerin asil sebebi olan yonetim felsefesi yatmaktadir.

Kita Avrupasi hukuk sistemlerinden ozellikle Fransa'dan neset etmis bulunan arizali "Ben devletim ve sadece kendime karsi sorumluyum" zihniyetinin  sebebiyet verdigi yonetim felsefesindne kaynaklanan hesap vermeme duygusu devlet aygitinin buyurma gucunu elinde bulunduran kisilere nihayetinde muthis bir sorumsuzluk duygusunu da dayatmaktadir. Bu sorumsuzluk duygusu hukumetleri, burokratlari ve idarenin ajanlarini ...korkusuzca  sonuclari hesaplanmamis eylemlerde bulunmaya itmektedir. Nihayetinde de bu tip olaylar kamuoyunda unutturulmakta ve kapatilmaktadir. Halbuki Kita Avrupasinin aksine olarak Common Law Hukuk Sistemlerinde bu tip kazalarin sonucunda, kazaya sebebiyet veren kisi herkim olursa olsun(devlet veya birey)aleyhlerinde acilen hukuki/cezai takibat baslatilmakta ve bunlarin sonucunda agir cezai mueyyideler ve tazminatlar uygulanmaktadir; dolayisiyla bu tip kazalarin meydana gelme olasiligi minimal duzeyde seyretmektedir. Zaten  Common Law ulkelerinde boyle bir kazanin meydana gelmesi demek bu kazaya ihmalleri veya baska bir eylemleriyle sebebiyet veren kisilerin omurlerinin geri kalan donemlerini hapisanelerde servetlerini ve onurlarini kaybetmis bir sekilde yasamalari demektir.

Bu iki kazanin sebepleri arasinda hukuki/cezai sorumluluk hukuku disinda bence biz hukukculari ilgilendiren baska ve cok onemli bir yon var ki o da iki  hukuk sisteminin(common law-kita avrupasi) altinda yatan iki farkli mulkiyet anlayisidir fakat bu konuya mesaji uzatmamak icin girmiyorum.

Ictenlikle,Av.S.Sinan KOCAOGLU-Bruksel

Fransa'daki kaza ile ilgili; International Herald Tribune: http://www.iht.com/articles/528204.html
CNN:http://www.cnn.com/2004/WORLD/europe/05/23/paris.roofcollapse/


Bir Anket...

Üyemiz Sayın Hüsamettin Başkaya İngiltere'den yazıyor:
------------------------------------------------------
Cok Degerli IvHP gurubu uyeleri,

Amerikada "Cyber Teror"  konusunda doktora calismasi yapan bir arkadasimin calismasina kaynak olmak uzere hazirladigi bir anket calismasina katilmasi icin  bilgi ve tecrubesinden  istifade etmek uzere Sn Avniye Tansug hanima email attigimda, kendisi memnuniyetle yardim edecegini bununla birlikte IvHP gurubunda bu alanda  Turkiyede ciddi calismalari olan farkli kesimlerden uzmanlarin oldugunu,  istersem bu listede ki insanlara da bu anketi ulastirabilecegini soylediginde memnuniyetle kabul ettim.

Yukarida da kisaca bahsettigim gibi ekte goreceginiz Anket Ingilizce olarak hazirlanmis, basta ABD ve Avrupanin Siber ataklara karsi ne kadar hazirlikli oldugunu olcmek icin olusturulacak "Vulnerabiliry Scale"e kaynak olusturacaktir.

Bu onemli calismayi yapan arkadasimiz Turk oldugu icin Bu doktora calismasinda Turkiye'den de bahsetmek istiyor. Bunun icin benden yardimci olmami istedi. Bende mumkun mertebe bu alanda soz sahibi uzman insanlara bu anketi ulastirmaya calisiyor  ve kiymetli vakitlerini ayirarak bu anketi doldurmalarini rica ediyorum.

Bu ankette genel olarak Siber teror, siber kanunlar ve siber suclar hakkinda farkli sorular bulunmaktadir. Butun sorulari cevaplama zorunlulugu olmamakla birlikte mumkun oldugu kadar fazla soruyu cevaplamaniz olusturulacak olcegin verimliligi acisindan hayati onem arz etmektedir.

Dogru olduguna inandiginiz cevabin yanina (X) harfi  yazarak icaretleyebilirsiniz. Tamamladiktan sonra Kaydet/Save etmeyi lutlen unutmayin.

Hemen hemen her sorunun altinda bir aciklama kismi vardir. Bu aciklama kismini doldurmak zorunlu olmamakla birlikte aciklama yapilirken Ingilizce veya Turkce olmasinda bir sakinca yoktur.

Bu calismada ismen zikredilmek isteyenler lutfen anket calismasi ile birlikte kendi bilgilerini de gonderirlerse bende kullanilmak uzere ilgili arkadasa gonderecegim.

Bu calisma tamamlandiginda Sn Avniye Tansug hanim vasitasiyla bu Doktora tezinin de elinize gecmesini saglamaya  calisacagim.

Anketleri 1 hafta icerisinde
hbaskaya@blueyonder.co.uk email adresine gonderebilirsiniz. Gec kalmis anketler icin yine benimle irtibata gecebilirsiniz.

Gostermis oldugunuz ilgi ve ayirdiginiz zaman icin simdiden cok tesekkur eder calismalarinizda basarilar dilerim...

 
Saygilarimla

Husamettin Baskaya
Msc Information Security
Royal Holloway University Of London
__________________________________________________
Anketi aşağıdaki bağlantıdan indirebilirsiniz:

http://www.ivhp.org.tr/belgelik/Survey_Dissertation_Turkey.doc





Elektronik İmza Kanunu Yürürlüğe Girdi...
 
TBMM'nin "Elektronik Ticaretinin bütünü ile düzenlenmesi yoluna gidilmeden, elektronik ticaret ve kamu alanında yürütülecek "e-devlet" projesinin alt yapısının asli unsuru olan elektronik imzanın hukuki ve teknik yapısı, elektronik imza ile ilgili işlemler ile elektronik sertifika hizmet sağlayıcılarının faaliyetleri düzenlenmektedir." diye tanımladığı 5070 sayılı "Elektronik İmza Kanunu" dün yürürlüğe girdi...
 
Kanun Metni:
http://www.ivhp.org.tr/belgelik/5070_s_ELEKTRONIK_IMZA_KANUNU.doc
 
Üyelerimizden Yrd.Doç.Dr. Leyla Keser Berber başkanlığında hazırlanan
"Elektronik İmza Ulusal Koordinasyon Kurulu Hukuk Çalışma Grubu" Raporu

Konu ile ilgili olarak Hürriyet'te yayınlanan bir yorum...




Perşembe, Temmuz 15, 2004

Yargıtay'dan AB ölçütünde özgürlük yorumu

Ankara

Yargıtay, ifade özgürlüğünün, ”çoğunluk gibi düşünmeme, kurulu düzeni sorgulama, eleştirme ve hatta toplumu sarsıcı nitelik taşımayı" da kapsadığını vurguladı.

Yargıtay, sarsıcı nitelik taşıyan, toplumun çoğunluğunu kızdıran ve tartışmaya yönelten fikirlerin de ifade özgürlüğünün koruması altında olduğuna dikkat çekti. Ancak yüksek mahkeme, şiddet kullanmayı özendiren ve kamu düzenine tehdit oluşturan ifadelerin ise ifade özgürlüğü dışında kaldığını belirtti.

İstanbul 3 No'lu DGM, Erdal Taş'ı, bir gazetede yer alan yazısı nedeniyle, “Basın yoluyla halkı ırk ve bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçundan, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 312. maddesinin 2. fıkrası uyarınca mahkum etti.

Mahkumiyet kararının temyiz edilmesi üzerine, dosya Yargıtay 8. Ceza Dairesi'ne geldi.

Daire, yerel mahkemenin mahkumiyet kararını oybirliği ile bozarken, kararında, ifade özgürlüğüne ilişkin önemli tespitlerde bulundu.


ÇOĞULCU DEMOKRASİ

Anayasa'nın 2, 12, 25 ve 26. maddelerinin anımsatıldığı kararda, şöyle denildi:


“Bu hükümlerin doğal sonucu şudur: Türkiye Cumhuriyeti, hukukun üstünlüğüne dayalı, çoğulcu bir demokrasidir. Esasen çağımızın ruhu çoğulculuk yani çok sesliliktir. Çoğulculuk ise birden çok düşüncenin varlığı ve bunların açıklanması temeli üzerinde kurulabilir. Çünkü, dış dünyaya yansıtma olanağı verilmediği takdirde düşünce özgürlüğü işlevini yapamaz ve varlık nedenini yitirir. Kişiler ve toplum, özgür beynin ürünlerinden yararlanamaz. Düşünceleri tartışarak ve tartarak doğruyu yanlıştan ayırma imkanından yoksun kalır.”


Düşüncenin çokluğu ve çeşitliliğinin, bir ülkenin zenginliği ve ilerlemesinin itici gücü olduğu vurgulanan kararda, “Onun içindir ki çoğulcu demokrasiyi benimseyen ülkeler gelişmekte, ötekiler geri kalmaktadır” denildi.


İfade özgürlüğünün, her bireyin kendisini gerçekleştirmesinin de temel koşullarından birini oluşturduğuna işaret edilen kararda, insanın, ifade özgürlüğü sayesinde kendisini tanımladığı, başkalarını algıladığı ve yaşamını anlamlı hale soktuğu kaydedildi.

“DÜZENLE ÖZGÜRLÜK ARASINDA MAKUL DENGE”

Kararda, şöyle devam edildi:

“Eğer demokratik bir süreç ve her bireyin gelişmesi isteniyorsa, anlatım özgürlüğünün korunması hayati önem taşır. Serbest bir kamuoyu oluşturmak, bütün seçeneklerin tartışılmasını sağlamak ve en geniş anlamda halkın yönetime katılımını ve denetimini gerçekleştirmek, ancak bu sayede mümkün olabilir. Elbette temel hak ve özgürlükler gereklidir. Bu, çağımızın tartışılmaz bir gerçeğidir.

TOPLUMDA DİRLİK VE DÜZEN

Ancak, bir gerçek daha var: Sınırlama ve kısıtlama... Çünkü, kısıtlama ve sınırlama olmadan toplumsal bir hayat, yani dirlik ve düzen sağlanamaz. Öyleyse yapılacak ilk iş, düzenle özgürlük arasında makul bir denge kurmak olmalıdır. Zira, ne kadar değerli olursa olsun, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumda tek değer değildir. Bu yüzden kamu düzeni, genel ahlak, milli güvenlik, başkalarının hak ve şerefi gibi değerlerle çatıştığında bir uzlaşmanın sağlanması gerekir.”


“ÖZGÜRLÜK, HANGİ HALLERDE SINIRLANABİLİR?”

Kararda, Anayasa'nın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne koşut olarak, ifade özgürlüğü ile “milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyet'in temel nitelikleri ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla” sınırlama getirerek demokratik düzen ile ifade özgürlüğü arasında denge kurmaya çalıştığı vurgulandı.

İfade özgürlüğüne getirilen sınırlamalardan birinin TCK'nın 312/2. maddesini değiştiren düzenleme olduğu kaydedilen kararda, söz konusu maddenin, “sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığına dayanarak, halkı birbirine karşı kamu düzeni için tehlikeli olabilecek şekilde düşmanlığa veya kin beslemeye alenen tahriki suç sayarak, anlatım özgürlüğünün koruma alanı dışında bıraktığına işaret edildi.

Kamu düzeninin, toplum hayatının huzur ve güvenlik içinde yürümesini sağlayan düzenin bütünü olduğu belirtilen kararda, “başka bir deyişle, kamu düzenine karşı işlenen cürümler kamu huzur ve güvenliğini tehlikeye koyabilen suçlardır. Burada tehlike kavramına yüklenecek anlam veya tehlikenin nitelendirilmesi özel bir önem arz etmektedir” denildi.


“NEFRET SAÇMA VE ŞİDDETE ÇAĞRI VAR MI?”


“Nefret saçan veya şiddete davet eden yahut şiddet kullanmayı özendiren ifadeler kamu düzeni için somut tehlike oluşturduklarından, ifade özgürlüğünün koruma alanı dışında kalırlar” tespiti yapılan kararda, şunlar kaydedildi:

“Bu açıklamaların ışığında dava konusu yazı bir bütün halinde değerlendirildiğinde; sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığına dayanarak halkın bir bölümünü diğerine karşı şiddet kullanmaya kışkırtan veya şiddete özendiren veyahut nefret tohumları saçan ifadeler içermediği, bu nedenle de kamu düzeni için tehlikeli olabilecek bir şekilde kin ve düşmanlık beslemeye tahrik eylemediği, yakın tarihimiz ile günümüzdeki olayları kendi bakış açısına göre değerlendirerek zamanın iktidarlarını, yöneticilerini, uyguladıkları siyasal, ekonomik ve kültürel politikaları sert bir biçimde eleştirdiği, bunların sonucunda Osmanlı Devleti'nin büyük toprak kayıplarına uğrayarak parçalandığını, ülkenin ekonomik ve siyasi bağımsızlığını yitirdiğini, refah düzeyinin gerileyerek Afrika ülkeleri seviyesine indiğini, Kürt sorununun çözülemediğini ileri sürmek suretiyle asıl amacının eleştiriye dönük değerlendirmeler bulunduğu anlaşılmaktadır.”

Bu değerlendirmelerin toplumun bir bölümünü rahatsız edici nitelikte olabileceği ifade edilen kararda, “Ancak, unutulmaması gerekir ki, ifade özgürlüğü çoğunluk gibi düşünmeme, kurulu düzeni sorgulama, hatta eleştirme hakkını da kapsar. Dahası; sarsıcı nitelik taşıyan, toplumun çoğunluğunu kızdıran ve tartışmaya yönelten fikirler de ifade özgürlüğünün koruması altındadır” denildi.
(aa)
Alıntı:
15 Temmuz 2004/ Hürriyet

Salı, Temmuz 13, 2004

Bir kitabımız daha oldu:



5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu
Yazan: Erdem TÜRKEKUL

İÇERİK:
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu
*3257 Sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu
*5101 Sayılı Kanun
*Gerekçe
*Komisyon Raporu
*TBMM Tutanakları

1951 yılında kabul edilen ve 1983, 1995 ve 2001 yıllarında çeşitli değişikliklere uğramış olan 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, 03.03.2004 tarihinde kabul edilen 5101 sayılı "Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun" ile dördüncü kez değiştirilmiştir. Kurucu üyelerimizden (Fikri Haklar Uzmanı) Av. Erdem Türkekul'u 2004 Mayıs ayında çıkan bu kitabı için kutluyor, kitabına ulaşmak için gerekli linklerden birini veriyoruz:
lütfen t ı k l a y ı n ı z!


Çarşamba, Temmuz 07, 2004

İSTANBUL BAROSU'NUN BASIN AÇIKLAMASI:

AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİYLE STAJYER AVUKAT DEĞİŞİMİ BAŞLADI

Avrupa Birliği ülkeleri Baroları arasında stajyer avukat değişimi çerçevesinde 10 Stajyer Avukat yarın Almanya’ya gidiyor.
İstanbul Barosu Başkanı Av. Kazım Kolcuoğlu konuya ilişkin bir açıklama yaptı.

Açıklama şöyle:

”Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin gittikçe gelişmesi ve AB hukukunun günümüz hukukçularını büyük çapta ilgilendirdiği bir gerçektir. Ulusal hukukumuzdaki gelişmeler, örneğin Anayasa değişiklikleri ve buna paralel uyum yasaları büyük ölçüde Türkiye - AB ilişkilerinin gelişmesinden kaynaklanmaktadır.

Hukukumuzdaki bu gelişmelerin hukukçularımızı da yakından ilgilendirdiğine inanıyoruz. Hukukçularımız da hukukumuzdaki gelişmelere paralel olarak, değişiklikleri iyi algılamaları ve uluslar arası hukukun içine daha çok girmeli ve o ülke hukuklarını tanımalıdırlar.

İstanbul Barosu olarak bu noktadan hareketle, Avrupa Birliği ülkeleri Barolarıyla işbirliği yapmanın gereğine inandık. Ve bunun ilk örneği olarak Frankfurt Barosuyla yaptığımız anlaşma çerçevesinde 10 Stajyer Avukat arkadaşımızı Frankfurt’a gönderiyoruz. Arkadaşlarımız, Frankfurt Barosu’nun gözetiminde iki ay bu kentte gözlem ve incelemeler yapacaklar. Değişim programı çerçevesinde aynı şekilde Frankfurt Barosu da Stajyer Avukatlarını İstanbul’a gönderecek.

Biz bu değişim programını öteki Avrupa Birliği ülkelerinin Barolarıyla da belirli zaman dilimleri içersinde gerçekleştireceğiz.

İstanbul Barosu olarak, hukukçularımızın meslek içi eğitimlerine büyük önem veriyoruz. Bu çerçevede seminerler, sempozyumlar, paneller düzenliyoruz.

Yeditepe Üniversitesi ile birlikte AB hukuku ile ilgili uluslar arası seminer programı düzenlenmiştir. 12 Temmuz’dan 3 Ağustos’a kadar devam edecek programda, Avrupa Birliği hukukçuları ile Üniversitelerin değerli bilim adamı ve uzmanları uluslar arası hukukun her alanını enine boyuna irdeleyeceklerdir.”

Adres: Beyoğlu İstiklal Cad. Orhan Adli Apaydın Sokak Baro Han K:2 34430 – İSTANBUL
http://www.istanbulbarosu.org.tr


'Yap bi yasa... Dediğim gibi olsun!..'

Bizim Anadolu'da lokantalarda mutfağa sipariş verilir: "- Kes bi döner... Yağlı olsun... Yap bi salata... Sirkesi bol olsun..." İşte o misal... Günümüzde de IMF, TBMM'ye siparişi veriyor "Yap bi yasa... Dediğim gibi olsun!" ...Milletvekillerimiz hemen mutfağa giriyor, yalap şalap bir yasa yaparak, Cumhurbaşkanı'na imzaya yolluyor...
Kemal Derviş, "IMF'nin emir ve kumandasında 15 günde 15 yasa çıkarmaya çabaladığında" gürültü kopmuştu.
Şimdiki hükümet TBMM, 15 Temmuz'da tatile girmeden 10 günde 15 yasa çıkarmaya çalışıyor.
Çünkü efendim, IMF, Dünya Bankası ve AB yönetimleri bu yasaların çıkmasını istiyor.
Ankara'da olan biteni çok iyi izleyen bir kardeşim sayesinde TBMM'ye "sipariş edilen" yasalarla ilgili listeyi derleyebildim.

İki tasarının çıkması gerek
(1) Pamukbank ile Halk Bankası'nın birleşmesi ve (2) Gelir İdaresi Başkanlığı'nın kurulması ile ilgili 2 yasa tasarısı TBMM tatile girmeden çıkmaz ise IMF İcra Kurulu bizim "gözden geçirme raporu"nu onaylamayacak.
(1) Ceza Yasası, (2) Yerel Yönetimler Reformu Yasası, (3) Belediyeler Yasası, (4) İl Özel İdaresi Yasası (kabul edildi), (5) Büyükşehir Belediyeleri Yasası, (6) Vergi Yasalarında Değişiklikler ile ilgili Yasa, (7) Kamu Yönetimi Temel Yasası, (8) Üretici Birlikleri yasası tasarıları ile Bütçe Yasası'ndaki değişiklikler paketi ve de Dokuzuncu AB Uyum Paketi'ndeki yasa tasarılarının, 15 Temmuz'dan önce TBMM'den geçmesi gerekiyor.
Bize bugüne kadar demek ki yanlış anlatmışlar!.. Bize bugüne kadar anlatıldığına göre sipariş üzerine yasa hazırlanmaz. Her sorunu çözmek için bir yasa yapılmaz. Bir yasa hazırlamanın "usulü - adabı" vardır. Yasa ne işe yarayacak? Uygulanabilecek mi, uygulanmayacak mı? Kime yarar, kime zarar getirecek. Uzun vadeli kalıcı bir düzen mi, yoksa geçici olarak bir soruna çözüm mü getirecek? Bu yasadan bir kişi veya bir zümre mi yararlanacak? Yasa için hazırlanan tasarı hukuka uygun mu? Kurulu düzene uygun mu?
Bütün bunlar dikkate alınmadan, IMF memurlarınca veya "sipariş üzerine" birkaç kişi tarafından ve de "yalap şalap" hazırlanan tasarılar, TBMM komisyonlarında ve genel kurulunda milletvekillerince doğru dürüst incelenmeden ve tartışılmadan, "tek parti çoğunluğuna ve de parti başkanının talimatına dayalı" olarak "şıp" diyerek yasalaşır ise, zaten bozuk olan kamu düzeni daha fazla bozulur.
Bu tür kanunların kamu düzenini nasıl bozduğunu rakamlarla açıklama şansı yok ama halka yüklediği faturalar ortada.

Güngör Uras,
Milliyet