Pazar, Ağustos 29, 2004

ACIYI PAYLAŞMAK...

Sözcüklerle kolay... Gerçekte zor... Sevgili dostumuz, Türkiye Bilişim Vakfı Başkanı Sayın Faruk Eczacıbaşı'nın annesi Beyhan Eczacıbaşı bugün sonsuzluğa uğurlandı. Acısını içtenlikle paylaşıyoruz...




BEKÇİ KÖPEĞİNİN SIRRI

Fikret İLKİZ
30.08.2004

Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün bir olayla ilgili tepkisi hem Bizim Gazete'de ve hem de BİANET’de haber oldu. RSF bir gazeteci hakkındaki tutuklama kararını ve ABD adaletini eleştirerek şöyle söylüyordu: "Her yıl, haber kaynağını gizliliği ilkesi basınla ile yargı erki arasında kavgaya neden oluyor. Bir kez daha ABD adaleti, araştırmacı gazeteciliğinin en önemli güvencelerinden biri olan haber kaynağını açıklamama ilkesini hiçe sayıyor". RSF, ABD'yi Amerikan Ülkeler Birliği'nin kabul ettiği Amerikan Ülkelerarası İnsan Hakları Deklarasyonu'nun (CİDH) 8. maddesinde düzenlenen "gazetecilerin haber kaynaklarını açıklamaya zorlanamayacağı" kuralına uymaya davet etti. TGC Başkanı Orhan Erinç ise demokrasi ayıbı olarak kınadı. (BİANET, 12.08.2004 Erol Önderoğlu haberi.)

ABD ve yargısı “haber kaynaklarının gizliliği” ilkesine saygı göstermiyor. Göstermez. Özgürlükler yanlısı olan bu ülkede demokrasi, ABD yönetimi nasıl isterse ona göre yorumlanır. Basın özgürlüğünü yorumlayan ve aslında halkın bilgi edinme hakkını dünyaya meydan okuyarak hiçe sayan ABD yönetiminden haber kaynaklarının gizliliğine saygı gösterilmesini kimse beklememeli. Haftalık Time gazetesi muhabiri Matthew Cooper 17 Temmuz 2003 tarihli yazısında hükümet görevlilerinin Bayan Plame'nin kimliğini basına açıkladıklarını yazınca derde girdi. Bir CIA Ajanı'nın adının kamuoyuna nasıl yansıdığı yargı tarafından araştırılmaya başlandı. Federal Hakim Thomas F. Hogan’da, gazeteciyi haber kaynağını açıklaması ve tanıklık yapması için mahkemeye çağırdı. Ama gazeteci haber kaynağını açıklamayı ve tanıklığı reddederek mahkemeye gitmedi. Yargıç, gazetecinin bu tavırla “mahkemeye saldırıda bulunduğu iddiasıyla” Matthew Cooper hakkında tutuklama kararı çıkarmış. Ancak gazeteci kararı temyiz ettiğinden “tutuklama” kararı uygulanması askıya alınmış..Haftalık Time gazetesi ise muhabirinin tanıklığı reddetmesi ve haber kaynağını açıklamaması nedeniyle her gün için bin dolar ceza ödemeye mahkum edilmiş. Time, kararı temyiz etmiş.

Aslında alınan bu karar despotik bir karardır. Açıkça alınan kararla devlet baskısı yargı eliyle halkın bilgi edinme hakkını veya gerçekleri öğrenme hakkını engellemektedir. Gerçekler kamuoyu tarafından öğrenilmeden, tartışma yapılamaz. Genelde “düşünce açıklamak” özgürlüğü “halkın bilgilenme, gerçekleri öğrenme hakkının” gerçekleştirilmesini sağlar. O halde bu hakkın gerçekleştirilebilmesi için haberler özgürce dolaşmalıdır. Dolaşan haberler doğru olmalıdır. Hatta özgürce dolaşan doğru haberler yaygın bir biçimde ülkenin dört bir yanına yayılmalıdır. Anlaşılan ABD’de rüzgarlar ters yönde esmektedir. Daha doğrusu rüzgarların yönü halkın bilgi edinme ve gerçekleri öğrenme hakkının despotik yargı kararlarıyla durdurulduğu ABD yönetiminden yana esmektedir. Bu yönetim “özgür, doğru, yaygın bilgi ve haber dolaşımını” sağlayacak siyasal ve yasal yapıyı oluşturmak yerine kendi halkın doğruları öğrenme hakkının önlendiği ve gerçeklerin örtüldüğü bir yönetim modeli benimsemektedir.

Demokrasilerde “devletin korunması iddiasıyla” halkın bilgilenme hakkı sınırlandırılamaz. Haber dolaşımı suçlanmaz. Hükümetlerin halkından gizleyeceği bir şey olmamalıdır. Gizlenecek sırların en aza indirildiği demokrasi güçlüdür. Bireysel bilgilenme “hak”tır. Bu hakka işlerlik sağlayan “doğru ve yaygın haber dolaşımıdır”. Bu sayede devletin korunması adı altında despotik sonuçlar doğuracak yargı kararları da alınmaz. Zaten yargı bu tür kararları da vermez. Bir ülkede özgür, doğru ve yaygın haber dolaşımının varlığı demokratik siyasal düzenin temel ölçütüdür. Aksine bunu engelleyen, sınırlayan yasal düzenleme yapılmaz. Uygulamada despotik kararlar görülmez ve böyle uygulamalar gerçekleştirilemez.
Haber dolaşımının sınırlandırıldığı, engellendiği bir yasal düzenleme veya böyle zihniyete dayalı yönetim varsa “demokratik siyasal yapı” da yoktur. Ama zaten ABD dünyanın jandarmasıdır. “Demokratik siyasal yapıyı” o bilir. Bir ülkede demokrasiyi yoksa o getirir, basın özgürlüğüne o kavuşturur. Doğrular ve gerçekler ondan sorulur. Terörü, o önler. İnsan hakkı varsa o verir. Yoksa vermez. O nedenle gazetecilerin haber kaynaklarının gizliliği ABD yönetiminin ve onun yargısının işidir. Gerisi, geri kalmış ülkelerin ve yargısının sorunudur. Sorunu çözemezlerse ABD’ye sorarlar. Ona başvururlar. Demokrasi isterler. O bilir ve sorunu çözer. O dünyanın en büyük abisidir. O zaten sizi ve demokrasinizi izler.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin R (2000) 7 sayılı Karara Ek "Gazetecilerin Haber Kaynaklarını Açıklamama Haklarıyla İlgili İlkeler" hakkındaki 8 Mart 2000 tarihli Tavsiye Kararına göre, haber kaynakları gizlidir. Çünkü haber kaynağı gazetecinin / bireyin ifade özgürlüğüdür. Türkiye yasasını bu Tavsiye kararına uyarak değiştirdi. Artık, süreli yayın sahibi, sorumlu müdür ve eser sahibi, bilgi ve belge dahil her türlü haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamaz. 5187 sayılı yeni Basın Yasasına göre gazetecinin, sorumlu müdürün, eser ve yayın sahibinin “haber kaynakları” gizlidir.(Md.12)

Türkiye, en büyük ülke ABD gibi basın özgürlüğünden yanadır..Hatta yeni Basın Yasasıyla gazetecilerin haber kaynaklarının gizliliğini ve tanıklığa zorlanamayacaklarını kabul etmiştir. Ama olsun, kamuoyunun bekçi köpeği görevi olan gazetecilerin bu yasal güvencesine rağmen, bizimkiler her zaman büyük sözü dinlerler... Bekleyin ve birlikte görelim, söz dinlediklerine tanık olacağız.


Çarşamba, Ağustos 25, 2004

Avrupa'da ve dünyada ilginç bazı toplantılar ve etkinlikler var bugünlerde:
Ayrıntılı bilgi için:
http://i-law2003-int.blogspot.com/



Pazartesi, Ağustos 23, 2004

GAZETECİ GERÇEĞİ VE 212

Fikret İLKİZ

212 sayılı Basın İş Yasası gündeme gelecek. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti başta Bakanlıklar ve ilgisi olan her yere görüşlerini gönderdi. Yasa yeniden ele alınıp gazetecilerin yaşadıkları olumsuzlukları ortadan kaldırmalıdır. Türkiye’de patron baskısı olmadan haberleri gerçekleştiği biçimiyle yazabilmek... Yazınca, işten atılmamak... Güçlerin medyası yerine güçsüzlerin sesi olabilmek... Gazeteciler kendilerini güvenceli hissetmelidirler.

52 yıldan beri yürürlükte bulunan 5953 sayılı “Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkındaki Kanun” yani Basın İş yasası 13.6.1952 kabul tarihlidir. Gazetecilerin ve işverenlerinin çalışma koşullarını düzenlemektedir. Elli iki yıldan günümüze basın değişti. Gazeteler ve gazeteciler değişti. Yasada çok önemli değişiklikler olmadı. Sadece 4.1.1961 tarihinde kabul edilen 212 sayılı yasa ile 43 yıl önce Basın İş Yasasında gazeteciler lehine önemli değişiklikler yapıldı.

Günümüzde ise gazeteciler kendi yasalarına sahip çıkana veya böyle bir yasanın varlığı ile eksiğini ve neresinin düzeltilmesi gerektiğini fark edene kadar; işverenler bu yasanın yürürlükten kalkması için çalışmaya başlayacaklar. Önümüzdeki günlerde TGC’nin gündeme getirdiği yasanın yeniden gözden geçirilerek gazeteciler lehine hükümler konulması için uğraş vermeye başlamasıyla birlikte, işverenlerde bu yasanın “gereksiz” veya “lüks” olduğu görüşü ile kaldırılmasını isterse şaşırmayın. Nedeni işverenler yönünden çok kolay açıklanabilir.

İşverenler böyle bir yasayı ne 52, ne de 43 yıl önce istediler. Hatta yasanın fazla haklar içerdiği görüşüyle üç gün süreyle gazetelerini kapattılar. 1990’lardan sonra da sermayedarlar kendi çıkarlarını koruyabilmek adına güçlerin medyasını yaratmak için yazılı, görsel ve işitsel kitle iletişim araçlarının mülkiyet yapısına müdahale ettiler. Öncelikle paralarını medyaya yatırdılar. Sonra da “daha çok para kazanmak” için gazetelere, radyolara ve televizyonlara kurdukları bürolarından “diğer” işlerini yürütmeye başladılar. Sektördeki yoğunlaşma, basın iş kolundaki tekelleşme sürecini hızlandırdı.

Baş döndürücü bir biçimde yükselen medyanın gücüne kapılan “bir kısım gazeteciler” de sahiplerinin sesi, kalemi ve görüntüsü olarak radyolarda, gazetelerde ve televizyonlarda boy gösterdiler. Sermayenin iyiliklerini anlatan makaleleriyle gazetelerin baş köşelerine fotoğraflarıyla yerleştiler. Televizyon ekranlarındaki sermayenin tiraj artıran reklamlarında rol aldılar. Ama “muteber” gazeteci sıfatıyla çağrıldıkları devletin üst katlarında kulaklarına üflenen “gizli” kayıtlı bilgilerle fırtınalar yaratan yazılar yazdılar. Gazetecilik mesleğinin ilkelerini savunur gözüktüler. İşvereninin masasından kalkıp, sahibinin “diğer işlerini” takip etmek için sermaye adına yaptığı görüşmeleri ve iş takiplerini, Türkiye’nin ekonomisine büyük bir katkı olarak Türk halkına yutturmak için makaleler döşendiler.

Gazetecilik kimliklerini sahiplerinin yemek masalarında unutmadılar, bilerek bıraktılar. Herkesi enayi sanan bu gazeteci türleri işverenleri adına takip ettikleri işleri beceremeyince hırçınlaştılar. Yayın yoluyla şantajları ve insanlar hakkındaki dedikoduları, diğer sermaye grubunun çıkardığı gazetelerde haber oldu. Sermayenin çıkarları, yayın gruplarının çıkarlarıyla örtüştü. Yayın grubunun dahil olduğu sermaye yayınları etkiledi. Çok uygun bir ortama girilmişti. Sendika zaten tasfiye edilmişti. Basın İş kolundaki örgütlenme önlenmişti. Geriye elde kalan ve 212 sayılı Yasa olarak bilinen Basın İş Yasası uygulamaları asgariye indirilmeli ve hatta uygulanmasının önlenmesi için gerekenler yapılmalıydı. Düzenlenen panellere katılan “bazı gazeteciler” de artık 212 sayılı Basın İş yasasının ne kadar gereksiz olduğunu ve kaldırılması gerektiğini açık açık söyler oldular. İşte bu noktada tek çözüm vardır. Sendikal örgütlenme sağlanmalıdır. Türkiye gazetecilerinin sendikası Türkiye Gazeteciler Sendikası kendi gücünü güçlendirmeli, söz ve karar sahibi olarak gazetecilerin “halkın doğru bilgilendirilmesi” açısından kamusal bir hizmet yapan gazetecinin iş güvencesi güçlendirmelidir. Güç olsa da, bu güçlük aşılmalıdır.

Gazetecilerin iş yasası gazeteciler ve halkın bilgi edinme hakkı için güçlendirilmelidir. Yoksa ne editoryal bağımsızlık sağlanabilir, ne de “Yargı-Mit-Çakıcı” üçgenindeki gerçekler gün ışığına çıkabilir. Asıl gerçek saklı kalır. Halk doğruyu öğrenemez. Görünür gerçekler yaratılır. Gerçekmiş gibi yazılır. Haber, sermayenin çıkarlarına uygun olarak şekillendirilir. Sermayenin adamı gazetecilerin elinde eğilip bükülen gerçekler yutturulur. Herkes uyutulur

Artık gazeteciler de kendilerinin çalışma koşullarına uygun bir yasa isteyip istemediklerine karar vermelidirler. Sermayenin gerçekleri değiştirme gücüne karşılık, gazetecilerin editoryal bağımsızlıkları güçlenmelidir. Sermayeden bağımsız haber yazabilmelidirler. Kendi güçleriyle sendikalarına güç katmalıdırlar. İşveren Basın İş yasasını kaldırmaya niyetli. Yasal güvencelerle veya toplu iş sözleşmesiyle çalışan gazeteci istemiyor.Sermaye, sahibinin sesi gazetecilerden hoşnut...52 yıldır yürürlükte olan Basın İş Yasasının varlığını işten atılmadıkça bilmeyen gazetecilerin sayısını azaltmanın yolu, gazetecilerin kendi iş yasasına sahip çıkmalarından geçiyor. Yoksa yakında editoryal bağımsızlığı olan gazeteci kalmayacak. Ortalık eğilip bükülmüş gerçeklerin hakım olduğu güçlerin medyasına teslim olacak...Bir dirhem hakikat bile saklanacak...


Pazar, Ağustos 15, 2004

HABERLEŞMENİN GİZLİLİĞİ

Av. Fikret İLKİZ


TBMM büyük bir olasılıkla Eylül ayı içinde toplantıya çağrılarak Türk Ceza Kanunu Tasarısını tartışacak. Herkesi yakından ilgilendiren TCK Tasarısında, Dokuzuncu Bölüm’de “Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar” düzenlenmiş. Değişen çağ, değişen teknoloji ve yaşam koşullarında bu alandaki bazı eylemlerin yeniden tanımlanması ve neyin suç olup olmadığının yeniden düzenlenmesi mutlaka gerekliydi.

“Haberleşmenin gizliliğini ihlal” suçu bu bölümde. Tasarıya göre her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim araçlarıyla yapılan yayınlarla suç “basın yayın yoluyla” işlenmiş sayılacağına göre; gazetelerde, radyolarda, televizyonlarda veya İnternetdeki haberlerde, “Haberleşmenin gizliliğini ihlâl” suçu acaba nedir ve nasıl işlenebilir?

Tasarı 134 üncü maddeye göre “Kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlâl eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Bu gizlilik ihlâli haberleşme içeriklerinin kaydı suretiyle gerçekleşirse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” İkinci fıkra; “Kişiler arasındaki haberleşme içeriklerini hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Üçüncü fıkrada: “Kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın alenen ifşa eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.” Maddenin dördüncü ve son fıkrasında; “Kişiler arasındaki haberleşmelerin içeriğinin basın ve yayın yolu ile yayınlanması hâlinde, ceza yarı oranında artırılır.”

Artık belirli kişiler arasındaki haberleşmenin içeriğinin öğrenilmesiyle suç işlenmiş demektir. Kişiler arasındaki haberleşmenin ne suretle yapıldığının suçun oluşumu için bir önemi yoktur. Örneğin mektupla, telefonla, telgrafla, elektronik posta yoluyla olabilir. Önemli olan, haberleşmenin belirli kişiler arasında yapılmasıdır. Söz konusu suçu, bu haberleşmenin tarafı olmayan kişi işleyebilir. Haberleşmenin gizliliğinin sadece dinlemek veya okumak suretiyle ihlâl edilmesi, bu suçun temel şeklini oluşturmaktadır. Ancak, bu gizlilik ihlâlinin, haberleşme içeriklerinin kayda alınması suretiyle yapılması, bu suçun nitelikli şekli olarak tanımlanmıştır. Örneğin telefon konuşmalarının ses kayıt cihazıyla kayda alınması hâlinde, suçun bu nitelikli hâli gerçekleşmektedir. İkinci fıkraya göre, kişiler arasındaki haberleşme içeriklerinin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi ayrı bir suçtur. Haberleşme içerikleri hukuka uygun bir şekilde veya birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi suretiyle öğrenilmiş olabilir. Haberleşme içeriklerinin ifşasıyla, yayılmasıyla, yani yetkisiz kişilerce öğrenilmesinin sağlanmasıyla suç oluşur. Bu ifşanın hukuka aykırı olması açıkça vurgulanmıştır. Bu nedenle örneğin kişiler arasındaki telefon konuşmalarına ilişkin kayıtların, savcılık veya mahkemeye verilmesi, duruşmada açık bir şekilde dinlenmesi veya okunması hâlinde, söz konusu suç oluşmayacaktır. Ama, henüz soruşturma aşamasında iken, kişiler arasındaki konuşma içeriklerinin, hukuka uygun bir şekilde kayda alınmış olsalar bile, örneğin televizyonlarda veya gazetelerde yayınlanması hâlinde suç oluşacaktır.

Kişinin kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın alenen ifşa etmek suretiyle haberleşmenin gizliliğini ihlâl etmesi maddenin üçüncü fıkrasında ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için, ifşanın alenen yapılması gerekir. Bu bakımdan, örneğin kişi kendisine gönderilen mektubu –isterseniz (e- posta) deyin- gönderenin bilgisi ve rızası dışında bir başkasına okutması hâlinde, bu suç oluşmayacaktır. Buna karşılık aynı mektubun gönderenin bilgisi ve rızası dışında “alenen” okunması, başkaları tarafından okunmasını temin için basın ve yayın yolu ile yayınlanması hâlinde, suç oluşacaktır. Son fıkraya göre de basın ve yayın yolu ile yayınlandığı için verilecek ceza artırılacaktır.

Yeni Basın Yasasında “Yargıyı etkileme” başlıklı suç zaten var. Tasarının bu maddesi ile gazetecilerin çalışma alanları ve habere ulaşma hakkı yine kısıtlanmaktadır. Çünkü bir suç işlenmesi veya büyük bir yolsuzluğun üstüne araştırma yapılması, toplumu kötü etkileyici tutumların araştırılarak yayınlanmasında gazeteciler hakkındaki ceza tehdidi artırılmaktadır. Toplumun güvenliğinin, sağlığının korunması veya ilgili kişinin sözleri yahut eylemleri sonucu halkın yanılmasının, yanıltılmasının veya yanlış yapmasının engellenmesi için araştırma yapan ve bulgularını haber haline getirmek isteyen gazeteci; dava ve yargılanma tehdidi ile karşı karşıya kalabilir.

Türk Ceza Kanunu Tasarısının “basın yayın” fiilleri bakımından tartışması çok az yapıldı. Gazetecilerin başına neler gelebileceğini “haber” olarak gazetelerde, radyo ve televizyonlarda çok az gördük. Tasarı yasalaştığı zaman, geçmişte kendisi hakkında basında yer alan haberlerden çıkarları bozulmuş, yolsuzluklara karışmış ve gazeteciler tarafından adı ortaya çıkarıldığı için haksız kazancından mahrum kalmış olanlar basına duydukları öfkenin acısını çıkarmış olacaklar. Kendi siyasi geleceğinin önünde, basını engel görmeyi alışkanlık haline getirmiş olan politikacılar da çok sevinecekler. Yıllardır basına karşı biriktirdikleri öfkenin getirdiği birikimle, kendi hesaplarının alt üst olmasında en büyük rolü oynayan gazetecilerle hesaplaşmış olacaklar. Bütün bunlara karşın gazeteciler suskun…


Pazar, Ağustos 08, 2004

Vietnam'da İnternet'e siber polis


Çin'in ardından Vietnam hükümeti de İnternet üzerindeki denetimini artırıyor. İnternet suçlarıyla mücadele etmek ve yasaklanmış içeriğin İnternet üzerinde dolaşımını engellemek amacıyla oluşturulan özel polis birimi eylül ayında işbaşı yapacak.
81 milyon nüfuslu Vietnam'da sadece 2 milyon kişi İnternet erişimine sahip, ancak bu rakam hızla artıyor. Viatnam hükümeti bir yandan İnternet erişimini kısıtlamaya çalışırken, bir yandan da uygunsuz gördüğü siteleri engelliyor ve e-posta trafiğini sürekli olarak gözetliyor.
Vietnam hükümeti İnternet kullanımını düzenlemek amacıyla son olarak özel bir polis birimi oluşturdu. Vietnam medyasına göre, siber polisler özellikle kredi kartı yolsuzluğu, bilgisayar korsanlığı, online kumar ve yasak içerik trafiği gibi suçlara odaklanacak.
ONLİNE MUHALİFLERE GEÇİT YOK
Vietnam hükümeti özellikle İnternet kullanımının ve erişim hızlarının artmasıyla birlikte siber suçların da patlamasından endişe ediyor. Hükümet, İnternet'in komünist rejime karşı kullanılmasını engellemek için geçen sene Vietnam İnternet Merkezi'ni açmıştı. Muhaliflerin yanı sıra insan hakları örgütlerine ait siteler bloklanırken, host'u Vietnam'da bulunan web sitelerinin açılması resmi izne bağlanmıştı. Ayrıca halkın büyük bir bölümünün İnternet'e çıkışını sağlayan internet kafelere de kullanıcıların kimliğini ve ziyaret ettikleri sitelerin kaydını tutma zorunluluğu getirilmişti.
Demokrasi mücadelesi veren Dr. Nguyen Dan Que komünist rejime karşı geldiği için geçen hafta iki yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Dr. Nguyen'in yanı sıra, Hanoi hükümetine karşı interneti kullandığı gerekçesiyle temmuz ayında iki Vietnamlı muhalif daha tutuklanmıştı.

Kaynak: http://www.hurriyetim.com.tr/haber/0,,sid~12@nvid~450719,00.asp