Salı, Kasım 30, 2004

İLERLEME VE CMUK

Av. Fikret İLKİZ


Türkiye için İlerleme Raporu 6 Ekim 2004 tarihinde (Regular Report on Turkey’s progress towards accession) açıklanmıştı. Meclis Adalet Komisyonunda Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası ile ilgili tasarı tartışılıyor. Bu tasarı üzerinden yürütülen siyaset ise 17 Aralık tarihine kilitlenmiş durumda. CMUK tasarısının bu tarihe yetiştirilmesi hedefleniyor. Politik söylemler böyle.

İlerleme Raporunun “Siyasi Kriterlere” ilişkin bölümü; tüm yasal ve idari düzenlemeler ile yasa değişikliklerinin gerekçesine temel teşkil eden değerlendirmelerin kaynağıdır. Gerçekten (Haziran 1993) Kopenhag Zirvesinde kabul edilen siyasi kriterlere göre; aday ülkelerin, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, azınlıkların korunmasını ve azınlıklara saygı gösterilmesini sağlamakla yükümlüdürler. Hatta bu korumayı gerçekleştirmek için kurulacak ve bu hakları teminat altına alacak kurumların “istikrarını" sağlamak dahi, “güçlendirilmiş siyasi diyalogların” ve siyasi kriterlerin temel koşuludur.

6 Ekim 2004 tarihinde açıklanan Komisyonun Avrupa Konseyi ve Parlamentoya yönelik bildirimindeki “Türkiye’nin Katılıma Doğru İlerleyişine İlişkin Komisyon Tavsiyesi” başlığı altında “Siyasi kriterlerin” değerlendirilmesi yapılmıştır.

Bu değerlendirmeye göre; Türkiye, son yıllarda gerçekleştirdiği önemli anayasal ve yasal değişikliklerle siyasî reform sürecinde kapsamlı bir gelişme kaydetmiştir. Raporda buna rağmen Dernekler Yasası, yeni Ceza Yasası ve İstinaf Mahkemeleri Yasasının “henüz yürürlüğe girmediğine” değinilmektedir. Ayrıca, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanun Tasarısı, Adlî Polisin Kuruluşuna İlişkin Kanun ve Ceza ve Tedbirlerin İnfazı Hakkındaki Kanun Tasarısının da Ekim 2004 tarihi itibariyle “henüz yasalaşmadığı”nın altı çizilmektedir.

Komisyon, reformlarda sağlanan genel ilerlemeyi ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanun Tasarısı ile anılan diğer yasaları yürürlüğe koyması kaydıyla; “Türkiye’nin siyasî kriterleri yeterli ölçüde karşıladığını değerlendirmekte ve katılım müzakerelerinin başlatılması tavsiyesinde bulunmaktadır.” Ekim 2004 tarihi itibariyle Komisyon’un sonuç ve tavsiyelerinin satırbaşları şöyledir:

1. Katılım Ortaklığı Belgesinde ortaya konulan öncelikler çerçevesinde, Türkiye son beş yılda, başta kapsamlı anayasal ve hukuki değişiklikler olmak üzere, siyasi reform sürecinde kayda değer bir ilerleme sağlamıştır. Bununla beraber, Dernekler Kanunu, yeni Türk Ceza Kanunu, İstinaf Mahkemeleri Kanunu henüz yürürlüğe girmemiştir. Ayrıca, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı, Adli Polisin Kuruluşuna İlişkin Kanun ile Ceza ve Tedbirlerin İnfazı Hakkındaki Kanun Tasarısı henüz yasalaşmamıştır.

2. Türkiye, reformların düzenli bir biçimde uygulanması için kuvvetli bir çaba göstermektedir. Buna rağmen, mevzuatın ve uygulamayla bağlantılı düzenlemelerin daha da konsolide edilmesi ve yaygınlaştırılması gerekmektedir. Bu, özellikle, işkence ve kötü muameleyle mücadeleye yönelik sıfır tolerans politikası ile ifade özgürlüğü, dini özgürlükler, kadın hakları, sendikal haklar da dahil olmak üzere İLO standartları ve azınlık haklarına ilişkin hükümlerin uygulanması ile bağlantılıdır.

3.Reform sürecinde kaydedilen genel ilerleme ve Türkiye’nin 1’nci paragrafta bahsi geçen bekleyen kanunları yürürlüğe koyması kaydıyla, Komisyon, Türkiye’nin katılım için gerekli siyasi kriterleri yeterince karşıladığını değerlendirir ve müzakerelerin açılmasını tavsiye eder. Reform sürecinin geri dönülmezliği ve özellikle temel özgürlükler bağlamındaki uygulamaların daha uzun bir dönem kesinlik kazanması gerekecektir.

Rapora göre bütün bunların gerçekleşmesi için özellikle Kopenhag siyasi kriterlerinin karşılanmasının sürmesi ve devamının sağlanması gereklidir. Türkiye’de bu sürecin sürdürülebilirliğini ve geri dönülmezliğini garanti altına almak açısından, AB siyasi reform sürecindeki ilerlemeyi yakından izlemeye devam edecektir.

AB reformları takibe alacaktır. 2005 yılının sonundan itibaren, siyasi reformlarda kaydedilen ilerlemelerin yıllık olarak genel bir gözden geçirilmesi yapılacaktır. Bu amaca yönelik olarak, Komisyon, Avrupa Konseyi’ne Aralık 2005’te ilk raporunu sunacaktır. Reformların sürati, müzakere sürecinde kaydedilecek ilerlemede belirleyici olacaktır.

AB Antlaşması ve Avrupa Anayasası doğrultusunda, Birliğin temelini oluşturan, özgürlük, demokrasi, insan haklarına saygı ile temel özgürlükler ve hukukun üstünlüğü prensiplerinin ciddi ve sürekli bir biçimde ihlal edilmesi halinde, Komisyon müzakerelerin askıya alınmasını tavsiye edecektir. Konsey, böyle bir tavsiyeye ilişkin kararını nitelikli oy çoğunluyla verecektir.


Cumartesi, Kasım 20, 2004

22.11.2004

SONUN BAŞLANGICI
Av. Fikret İLKİZ

2003 yılı İlerleme Raporunda, Türkiye’nin siyasi ve hukuki alanda büyük değişiklikler getiren reform çalışmalarını hızlandırdığı temel hak ve özgürlüklerden yararlanmanın daha etkili uygulamalarla sağlandığı kabul edilmiştir. Tüm bu ilerlemelere rağmen mahkemelerin işleyişinin Avrupa standartlarına ulaştığı ve adil yargılanmanın tam olarak uygulandığının söylenemeyeceği önemli tespitlerden birisidir.

Raporda; Türkiye’nin 1 Ocak 2004 tarihinde Avrupa Konseyi Yolsuzlukla Mücadele Anlaşmasını onayladığını ve Avrupa Konseyi Yolsuzlukla Mücadele Grubu GRECO üyesi ülkeler arasına katıldığına değinilmiştir. Buna karşın yolsuzluğun varlığını devam ettirdiği ve kamusal hayatın pek çok alanını etkilemeye devam ettiği gerçeği de altı çizilen bir gerçektir.

Türkiye’nin Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Uluslararası Sosyal Kültürel ve Ekonomik Haklar Sözleşmesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 6. Nolu Protokolü onayladığı, İşkence ve kötü muameleye karşı yürütülen mücadele sonucu Türkiye’nin Avrupa standartlarına ulaşmış olduğu ancak hala tek tük bazı işkence örnekleri görüldüğü belirtilmektedir.

Türkiye, ceza ve hukuk yargılamasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde verilen ihlal kararları nedeniyle yargılamanın yenilenmesi yolunu kullanıma açmıştır. Bu yol kullanılmış ve bir çok davada olduğu gibi “Zana ve Diğerlerinin” Türkiye aleyhine açtıkları dava sonucu verilen AİHM ihlal kararı üzerine yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilmiştir.

Birleşmiş Milletler çatısı altında kabul ettiğimiz ve onayladığımız “ikiz sözleşmeler” yani, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme temel hak ve özgürlüklerin korunmasında kilometre taşlarından birisidir. Kişilere tanınan dilekçe hakkını genişleten Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Seçimlik ek protokolü Şubat 2004 tarihinde imzalanarak iç hukukumuzun parçası haline gelmiştir. Türkiye Birleşmiş Milletler bünyesindeki altı temel insan hakları sözleşmesinin tümüne taraftır.

İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayri İnsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı BM Sözleşmesi, Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Hakkında Sözleşme ile Çocuk Hakları Sözleşmesi gibi sözleşmeler yargı sistemimizi kökünden etkileyen sözleşmelerdir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek protokollerden İdam Cezasının Kaldırılmasına İlişkin 6 Numaralı Protokol, 26 Haziran 2003 tarihinde TBMM tarafından onaylanmış ve onay işlemini sonlandıran işlem olarak, onay belgesi 12 Kasım 2003 tarihinde Avrupa Konseyi Sekreterliğine tevdi edilmiştir. Türkiye ölüm cezasının kaldırılmasına karşın istisnaları da ortadan kaldırmak amacıyla ölüm cezasının tamamen ve her koşulda istisnasız kaldırılmasına dair Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 13. Nolu Protokolü de Ocak 2004’de imzalamıştır. Nisan 2004’de Türkiye Ölüm Cezasının Kaldırılmasına ilişkin ikinci seçimlik protokolü imzalamıştır.

7/5/2004 tarih ve 5170 sayılı Kanunla (RG. 22/5/2004-25469) 1982 Anayasasında sekizinci kez değişiklik yapılmıştır. Değişiklik gerekçesi AİHS ile Kopenhag siyasi kriterlerine dayandırılmıştır: Anayasanın 90. maddesinin son fıkrasına şu cümle eklenmiştir: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.” Böylece Anayasa değişikliklerinde 90. maddede yapılan değişiklikle; insan hakları alanında çıkacak bir uyuşmazlığın çözümünde yasalar eğer farklı hükümler içeriyorsa; uluslar arası sözleşmelere üstünlük tanınacaktır. Bir başka deyişle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi doğrudan uygulanacak iç hukuk metnidir. Artık yargı kararlarında kullanılacak “gerekçeler” doğrudan doğruya insan hakları sözleşmeleri olabilecektir.

Aralık 1999 Helsinki Zirvesinde, Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılma amacı taşıyan bir aday ülke olarak “mütalaa edildiği” kabul edilmiştir. Türkiye de diğer aday ülkeler gibi, her alanda ve özellikle yasal ve idari reformlarını hızlandıran “katılım öncesi stratejiden” de yararlandırılmasına karar verilen bir ülke konumundadır.

Haziran 2004 Brüksel zirvesinde, alınan “Eğer AB Konseyi Aralık 2004'te, Komisyon'un verdiği rapor ve tavsiye temelinde, Türkiye'nin Kopenhag Siyasi Kriterleri'ni yerine getirdiğine karar verirse, üyelik müzakerelerine gecikmeksizin başlayacaktır" kararı en önemli kararlardandır. Bu koşullarda Aralık 2004’de Türkiye; Ulusal Programı ve uygulamaları ile üyelik müzakerelerine gecikmeksizin başlanacak sona ulaşmış bir ülke olarak, “müzakerelerin” başlangıcındadır. Bir diğer deyişle sonun başlangıcındadır.



Cuma, Kasım 12, 2004

TV YAYINI

Av. Fikret İLKİZ

89/552/EEC sayılı ve 3 Ekim 1989 tarihli “Sınır Tanımayan Televizyon Direktifi” yayıncılık alanını ilgilendiren en önemli kaynaktır. Direktif 97/36/EC sayılı ve 30 Haziran 1997 tarihinde yapılan değişikliklerle son şeklini almıştır.

Direktife göre, televizyon yayını; kamu tarafından alınması amaçlanan televizyon programlarının şifreli veya şifresiz şekilde, uydu yayını da dahil olmak üzere kablodan veya havadan ilk iletimidir. Televizyon program hizmetlerinin oluşturulmasında editoryal sorumluluğa sahip olan ve bunları ileten veya üçüncü kişiler tarafından iletimini sağlayan gerçek veya tüzel kişiler ise...
(Devamı için lütfen Bilgi Belge Merkezi / Makaleler -TV YAYINI tıklayınız)

Çarşamba, Kasım 10, 2004

Roma Tre Hukuk Fakültesi'nde yeni bir ders: MAFIA

"Law.com"da yer alan Associated Press kaynaklı habere göre haftada 2 saat işlenecek "Mafia" dersinde, savaş sonrası dönemden günümüze kadar, İtalya'da işlenen örgütlü suçlar ve hükümetlerin bu suçlarla nasıl başa çıktığı (ya da çıkamadığı herhalde!), örgütler, bu örgütlerin nasıl para edindiği... v.s. araştırılacakmış.

Dersin "hocası", aynı zamanda yarı resmi bir Anti-Mafya komisyonunun da danışmanı, Profesör Enzo Ciconte, 500 öğrencinin birden kaydolması üzerine, "derse gösterilen bu yoğun ilgiden şaşırdığını" belirtmiş...

Law.com'daki haberin orijinali için tıklayınız.


Salı, Kasım 09, 2004

Sayın Tuncer Üney'den:

Amerika'da iki kardeş, internet kullanıcılarına "Reklam amaçlı binlerce istenmeyen elektronik posta" gönderdikleri için, çıkardıkları mahkemece mahkum edildiler. Bu, istenmeyen elektronik posta ya da 'spam' dağıtan kişiler hakkında ülkede alınan ilk mahkumiyet kararı.

Virginia eyaletinde görülen davada jüri üyeleri Jeremy Jaynes'e dokuzyıl hapis, kızkardeşi Jessica DeGroot'a ise 7 bin 500 dolar para cezası verilmesini tavsiye etti. Mahkeme cezalara ilişkin nihai kararını gelecek sene açıklayacak. AP ajansının haberine göre savcılar Jaynes'i,'internet aracılığıyla işe yaramaz mal ve programlar satan yeni bir sahtekar türü' diye tanımladı.
Kaynak : www.internethaber.com <http://www.internethaber.com/>
"RFID" Radyo Frekanslı etiketler hakkında taze bir makale:

http://www.technologyreview.com/articles/04/11/wo_garfinkel110304.asp?p=1
RADYO VE TV POLİTİKALARI
Av. Fikret İLKİZ
Hem Ulusal Program ve hem de 24 Temmuz 2003 tarihli mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayınlanan “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı” ile “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar”ında “Kültür ve Görsel-İşitsel Politika” başlığı ile verilen bölümde yapılacaklar sıralanmış.

4-5 Kasım 2004 tarihlerinde Galatasaray Üniversitesi’nde başarı ile gerçekleştirilen Galatasaray Avrupa Günleri sempozyumlarında, Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi Araştırma Görevlisi Barış GünaydınTürkiye’nin Görsel ve İşitsel Politikaları” hakkındaki tebliği sunduğu zaman ortaya basit bir sonuç çıktı. Bu sonucu göre, Radyo ve televizyon yayıncılığında; Avrupa Birliği’ndeki Üye Devletlerde üretilen kanun, yönetmelik veya idari kurallar hakkındaki belirli hükümlerin koordinasyonunda 89/552/EEC sayılı Konsey Direktifi dikkate alınacaktır. Daha doğrusu bu Direktifi değiştiren 30 Haziran 1997 tarih ve 97/36/EC sayılı “Sınır Tanımayan Televizyon Direktifi” ve Avrupa Konseyi Sınır Ötesi Televizyon Sözleşmesi referans noktasıdır. Türkiye’de yapılan yasal değişiklikler veya idari düzenlemelerde, örneğin televizyon ve radyo yayınlarında reklamlar, tele-alışveriş ve küçüklerin korunması gibi konularda bu Direktif ve Sözleşme esas alınarak uyum sağlanmaya çalışılmıştır. Eksiklikleri tartışılır.

Ulusal mevzuatın uyumlaştırması anlamında; radyo ve televizyonların kuruluşları ve yayınları hakkında üretilecek yasa tasarıları ve diğer yasal tüm düzenlemeler Birlik müktesebatına uygun olmalıdır. Çelişki yaratacak yasal düzenlemeler sorun yaratacaktır. Bu yönde çalışmalar RTÜK tarafından sürdürülmektedir.

Bu çalışmaların Sınır Tanımayan Televizyon Direktifi ile uyumlu olmasına özen gösterilmelidir. 3984 sayılı Yasada (RTÜK) sayılan yayın ilkeleri çoktur. Uzun bir liste halinde sıralanan bu ilkeler hem Avrupa Konseyi Sınır Ötesi Sözleşmesi’nde hem de Avrupa Birliği Sınır Tanımayan Televizyon Direktif’inde değinilen yayın ilkelerinden çok farklıdır. Ulusal otoritelerin belirli kamu yararı amaçlarını teminat altına almak için kendi yayıncılarının uyması gereken ek ve daha katı ilkeler tanımlayabilirler. Ama bütün bu tanımlamaların da demokratik sınırı vardır.

Anayasa Mahkemesinin 2002/100 Esas sayılı (RG 24 Eylül 2004 sayı 25593) kararı ile 3984 sayılı (RTÜK) Yasanın bazı maddeleri iptal edilmiştir. Gerekçesi henüz açıklanmayan, ancak bazı maddeleri konusundaki yürürlüğü durdurma kararı da dikkate alınarak, 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun değişikliği için yasa taslağı çalışmalarının hızlandırılması gerekmektedir.

(RTÜK) Üst Kurul oluşumu ve yayın sahiplerin hisse oranları yeniden düzenlenmelidir. Frekans tahsisleri tamamlanmalı, yayın lisansları geçici olmaktan çıkarılmalıdır. RTÜK bağımsızlığı ve özerkliği güçlendirilmelidir. Yayıncıların hukuki bağlamda çıkarlarının açık, kesin ve uymaları gereken yayın ilkeleri net olarak tanımlanmalıdır. Diğer birçok Avrupa ülkesinde yayıncılarla oluşturulan inisiyatifler doğrultusunda hazırlanan çalışmalardan sonuç alınmıştır. RTÜK tarafından yayıncı kuruluşlarla işbirliği içinde bu tür çalışma ortamlarında ortaya çıkacak etkileşim sonuçlarından doğacak yayın ilkelerinin ve diğer düzenlemelerin hazırlanmasına yasal olanak tanımalıdır.

Türkiye’nin görsel işitsel politika alanındaki mevzuatı, müktesebat ile kısmen uyumludur. 2004 İlerleme Raporunda da belirtildiği gibi Sınır Tanımayan Televizyon Direktifi ile yasal uyum gerekmektedir. Bu, Yargı yetkisi, reklam, önemli olaylar, Avrupa eserlerinin teşviki, küçüklerin ve kamu düzeninin korunması, cevap hakkı ile ilgili temel ortak gereksinimleri kapsamaktadır. Görsel-işitsel yayın politikasında Türkiye azımsanmayacak adımlar atmıştır.

Ancak görsel-işitsel yayın politikası ve yapılacaklar belirlenirken; alınacak kararlar, üretilecek yasalar ve diğer idari düzenlemelerle, tüm uygulamalar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından yorumlandığı şekliyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesinde düzenlenmiş olan ifade özgürlüğünün gereklerine uygun olmalıdır.

Radyo ve televizyon yayınlarında her türlü formalitenin, koşulun, düzenlemenin veya sınırlamanın veya yayıncılara uygulanacak cezaların “demokratik bir toplum içinde gerekli olması”, yasaların veya uygulamaların güdülen amaçla orantılı olması zorunludur. Kısacası Türkiye’nin görsel ve işitsel politikası; demokrasi ve çoğulculuğun omurgası kabul edilen AİHS’nin 10 maddesinde ve diğer ulusal üstü sözleşmelerde ifadesini bulan ifade özgürlüğüyle uyumlu olmalıdır.