Pazartesi, Ekim 24, 2005

Pazar, Ekim 16, 2005

BANGOLAR YARGI ETİĞİ (I)

Fikret İLKİZ

Birleşmiş Milletler’in 2000 yılı Nisan ayında Viyana’daki ilk toplantısından sonra Şubat 2001’de Hindistan’ın Bangalor şehrinde gerçekleştirilen ikinci toplantıda, “Yargısal Tutarlılığın Kuvvetlendirilmesi Hakkındaki Yargı Grubu” tarafından taslak olarak kabul edilen ilkeler; 25-26 2002 Kasım’da Lahey Barış Sarayında yapılan Adalet Başkanları Yuvarlak Masa Toplantısında gözden geçirilmiş ve taslak üzerinde anlaşma sağlanmıştır.Üzerinde anlaşmaya varılan bu taslak Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun 23 Nisan 2003 tarihli oturumunda 2003/43 Sayılı “Birleşmiş Milletler Bangolar Yargı Etiği İlkeleri” olarak kabul edilmiştir.

Devamı:
http://avukatilkiz.blogspot.com/2005/10/bangolar-yargi-etii-i_16.html
"Gerek Koşul, Yeter Koşul"
Tuncer ÜNEY

AB ile katılım müzakereleri sonunda başladı. Ülkemiz için hayırlı olsun. İki günlük gergin bekleyişin ardından 3 Ekim 2005 günü geç saatlerde taraflar arasında uzlaşma sağlandığı haberi ulaştığında rahatladık. Bu sonuç kimi çevrelerde olumlu karşılanırken kimileri de Müzakere Çerçeve Belgesi’nin ayrıntılarında olumsuzluklar arayarak kafa karıştırmaya çalışıyor, bu belge bizi tam ortaklığa götürmez, diyorlar. Bu belge AB’deki 25 ülkenin ve Türkiye’nin beklentilerini karşılamak üzere hazırlanmıştır ve o nedenle değişik yönlere çekilecek ifadeler bulunmaktadır. Ama temel amacın Türkiye’nin AB’ye katılımı olduğu yadsınamaz. Zira bu hedefi sulandıracak Avusturya’nın değişiklik önerisine diğer ülkeler karşı çıkmışlardır. Zorlu bir sürecin yol haritası olan belgenin ayrıntılarına takılmadan, olayı geniş açıdan görüp değerlendirmekte yarar var.

Matematikle ilgilenenler bilir; bazı matematiksel tanımların, önermelerin gerçekleşebilmesi için gerek ve yeter koşullardan söz edilir. Gerek koşul, "olmazsa olmaz" koşuldur. Söz konusu tanımın gerçekleşebilmesi için diğer bazı koşulların daha oluşması gerekir. Bunlara da yeter koşul denir. Yani ancak gerek ve yeter koşullar birlikte oluştuğunda sonuç alınabilir. Türkiye’nin AB’ye tam üye olarak katılımı olayını da bu yaklaşımla tanımlamaya çalışalım. Burada gerek koşul, AB’den Türkiye ile müzakerelere başlama kararının çıkmasıdır. Bu karar alınmadan Türkiye’nin üye olması söz konusu değildir. Demek ki, gerek koşul oluşmuştur. İki yeter koşuldan söz edebiliriz. Birincisi...

Makalenin devamı:

http://www.hurriyet.com.tr/e-yasam/3379800.asp?gid=54

Pazar, Ekim 09, 2005

E.dönüşüm Türkiye projesi

Tuncer Üney
Her yıl eylülün ilk haftasında İstanbul’da Bilişim Haftası etkinlikleri düzenleniyor. Giderek gelişen ve basın yayın organlarının daha çok ilgi gösterdiği CeBIT Bilişim Eurasia Fuarı yanında Bilişim Zirvesi başlığı altında çeşitli toplantılar da yapılmaktadır. Bu yıl 6 Eylül’de başlayan Bilişim Zirvesine başta Başbakan olmak üzere Hükümet üyeleri oldukça ilgi gösterdiler. Oturumları yönetenlerin yönlendirdiği soruları yanıtlayarak görüşlerini açıkladılar. Geçen yıllarla karşılaştırıldığında hükümetin e.Dönüşüm Türkiye (e.DT) ve bilişim konusuna bu derece ilgi göstermesi özlediğimiz olumlu bir gelişmedir.

Öte yandan toplantılarda konuşulanlara bakıldığında konunun tam ve doğru algılanmadığı gözden kaçmıyor. E-DT Projesi, sonunda kamu kurumlarının bireysel yapacakları bazı e.devlet uygulamalarının gerçekleştirilmesine indirgenmiş bulunmaktadır. Oysa 2000 yılında Avrupa’nın 2010 yılını hedefleyerek stratejik bir toplumsal dönüşüm projesi olarak belirlediği e.Avrupa Eylem Planı’nın, Türkiye tarafından da benimsenip uygulanması amacıyla yola çıkılmıştı. Proje, yalnızca devletin değil tüm toplum kesimlerinin sayısal çağa hazırlanmasını içermektedir. Bu açıdan çok büyük bir toplumsal projedir. Şimdi öncelikleri ve ilişkileri dikkate alınmadan sıralanmış bir takım e.devlet uygulamalarının yaşama geçirilmesi olarak yürütülmektedir.
Bu iktidar işbaşına geldiğinde bir takım ilke kararları doğrultusunda bu projeyi DPT’de yeni kurulan Bilgi Toplumu Dairesine bıraktı. O aşamada Türkiye Bilişim Vakfı, Başbakanlık Müsteşarına nasıl bir yapılanma olması gerektiğini yazılı ve sözlü olarak iletmişti. Ancak bazı bürokratlar hükümetin yanlış karar almasında etkili oldular. Bu yazıyı Bilişim Zirvesi sırasında yayınlanan STK İzleme Raporu’nun aşağıdaki ifadelerinden esinlenerek yazma isteği duydum. "Gelişmelerin yalnızca Kısa Dönem Eylem Planına (KDEP) endekslenmesinin ve çalışmaların yönlendirme/önceliklendirme yerine izleme/raporlama konumunda devam ettirilmesinin istenen sonuçları üretmeyeceği kaygısını taşıyoruz" ... "Bilgi toplumu ve bilgi ekonomisinin geliştirilmesine yönelik bir strateji olmaksızın yürütülen e-dönüşüm çalışmalarının tutarlılık, dolayısıyla da süreklilik içermeyeceği açıktır. Nitekim, KDEP eylemleri halihazırda birbiriyle ilişkisiz olarak yürütülen eylemlerin sıralanmasından ibarettir ve tutarlı bir dönüşüm hamlesi yaratacak ivmeyi sağlayamamıştır." Bu saptamalara katılıyorum.
Bu durum DPT’nin bu projeyi de diğer yatırım projeleri gibi değerlendirmesinden kaynaklanmadır. Bu proje, köprü, yol, baraj gibi ilgili kurumun yaptığı, DPT’nin de planlandığı gibi gidiyor mu, diye izlediği bir yatırım projesi değildir. Bu proje içinde yer alan e.devlet uygulamalarının her biri ayrı bir proje olmakla birlikte, birbiri ile ilişkili ve etkileşimli uygulamalardır. Öncelikleri vardır. Bu açıdan bakıldığında; proje yönetimi tekniklerine göre yönetilmeli, ilgili kurumlar buna göre örgütlenmeli ve hazırlanmalı, kamu kurumları arasında eşgüdüm sağlanmalı, merkezi ve güçlü bir otorite tarafından denetlenmeli ve izlenmeli. Merkezi hükümet birimleri yanında yerel yönetimleri de kapsamalı.

O nedenle uygulamaların tasarımlarının yeniden yapılması ve teknik bir üst kurul tarafından onaylanması gerekir. Her kurum "ben böyle yapıyorum" diye yola çıkarsa beklenen yarar elde edilemez. Uygulamalar birbirinden kopuk olur. Tekrarlardan ve kaynak israfından kaçınılamaz. Türkiye zaman kaybeder. Oysa birlikte yola çıktığımız diğer aday ülkeler beş yılda epey yol aldılar.
(e-yaşam/Hürriyet)