Salı, Aralık 25, 2007

E-TAPU!

Pazar, Aralık 16, 2007

10 ARALIK 1948 VE DÜZELTME - Av. Fikret İLKİZ

Bu bir üst nottur. Geçen hafta 17 Aralık 2007 tarihinde yayınlanan “10 Aralık 1948 ve Biz” başlıklı yazımızda iki önemli hatamız var. Prof. Dr. Semih Gemalmaz telefon ederek uyardığı için kendisine çok teşekkür ederim.

İlki, anılan hatalı yazımızda; “Türkiye’nin 6 Nisan 1949 tarih ve 9119 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile benimsendiği İnsan Hakları Evrensel Bildirisi 27 Mayıs 1945 tarih ve 7217 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır.” diye yazmıştık. 1949’da kabul edilen Bakanlar Kurulu kararının her halde 1945 yılında resmi gazetede yayınlanması düşünülemezdi. Ama yazımızda hata yapmışız bir kere. Doğrusu şöyle olacaktı: “ Türkiye, Evrensel Bildiri ile ilgili olarak 6 Nisan 1949 tarih ve No:3/9119 sayılı “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi Hakkında Bakanlar Kurulu Kararı” çıkarmış ve Evrensel Bildiri’nin Türkçe Resmi çevirisi 27 Mayıs 1949 tarih ve 7217 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır.” (Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giriş. Prof. Dr. Semih Gemalmaz. 6.Bası Legal Yayınları. Ekim 2007. İstanbul Sayfa 398 paragraf 3). 1945 yılını 1949 olarak düzeltir. Özür dileriz.

İkincisi ise bilgi hatası. Okumamaktan kaynaklanıyor. Yazımızda yer alan “İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin kabul edilişinin 10.yıl dönümünde 10 Aralık 1958 tarihi Dünya İnsan Hakları Günü olarak kabul edilmiştir.” cümlemizde 1958 tarihi hatalıdır. Bu hatayı düzeltmemi sağlayan Prof. Dr. Semih Gemalmaz’ın Legal yayınevi tarafından 6 ıncı basısı Ekim 2007’de yayınlanan Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giriş kitabının 398’inci sayfasının son paragrafı ile 399 uncu sayfanın birinci paragrafı olarak devam eden bölümünde doğru bilgi şöyle yer alıyor:

“ İlgi çekici bulunacağını düşünerek bir bilgiyi de buraya ekleyelim. Bilindiği üzere her yıl 10 Aralık günü tüm dünyada “İnsan Hakları Günü” olarak kutlanmaktadır. Böyle bir günün kutlanmasına karar veren de BM’dir. Gerçekten de, BM Genel Kurulunun 04/12/1950 tarih ve 423 (V) sayılı “İnsan Hakları Günü” başlıklı kararında Genel Kurul, diğer hususların yanı sıra, (Evrensel İnsan Hakları Bildirisi) EİHB’nin kabul edilmesinin insanlığın ilerlemesinde önemli bir adıma işaret ettiği ve bunun kabulü yıldönümlerinin dünyanın her tarafında Bildirinin dünya halklarının dikkatine sunulması için uygun biçimde kutlanmasının yerinde olacağı belirtilmektedir. Bunun ardından (bent 1)de, bütün Devletler ve ilgili örgütler her yıl 10 Aralık gününü bu alanda insanlığın ilerlemesi gayretlerini artırmak amacıyla İnsan Hakları günü olarak kutlamaya davet edilmektedir; ve (bent 2)’de ise, daha da ilginç bir ayrıntı olarak, bütün Devletlere, İnsan Hakları Gününe riayete ilişkin olarak Genel Sekretere yıllık rapor sunmaları çağrısı yapılmaktadır.”

Sonuç olarak; her yıl 10 Aralık gününün “İnsan Hakları Günü” olarak kutlanmasına 4 Aralık 1950 tarih 423(V) sayılı kararla Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından karar verilmiştir. Bu hatamızı da düzeltir özür dileriz.

Göz nuru, akıl, yürek ve çok titiz araştırma sonucu ortaya çıkan, yazarını bilimsel yönden onurlandıran ve haklı olarak gururlandıran 1 inci basısı Mayıs 1997 de yapılmış olan ve 6 ıncı bası ile büyüyen Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giriş adlı Prof. Dr. Semih Gemalmaz’ın eseri, başlangıç kısmı dışında 1787 sayfaya ulaşmış... Yıllar geçtikçe büyüyeceği anlaşılıyor. 2007 yılı bakımından Legal Yayınevinin gurur duyacağı bir kitap olmuş…Aslında “insan hakları” konusunda sorulan soruların tüm yanıtlarının verildiği ve çok daha anlamlısı “İnsan haklarını kurumsallaştırma mücadelesinin özverili yürütücüleri avukatlara…” ithaf edilmiş olan bu eser tüm adliyelerde, barolarda, her evde, her resmi/gayri resmi kurumda, tüm okullarda bulunmalı.

Adı geçen esere ve 1949 yılına dönelim. Acaba İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi Hakkında Bakanlar Kurulu Kararı içeriği nedir?

“ İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi Hakkında Bakanlar Kurulu Kararı

“ Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 10/12/1948 tarihli ve 217(111) sayılı kararıyla kabul edilen ilişik “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin Resmi Gazete ile yayınlanması ve yayımdan sonra okullarda ve diğer eğitim müesseselerinde okutulması ve yorumlanması ve bu Beyanname hakkında radyo ve gazetelerde münasip neşriyatta bulunulması, Dışişleri Bakanlığının 28/3/1949 tarihli ve 36084/122 sayılı yazısı üzerine, Bakanlar Kurulunun 6/4/1949 tarihli toplantısında kararlaştırılmıştır.” (Age. Sayfa 398)

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin okullarda ve eğitim müesseselerinde okutulması…

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin diğer eğitim müesseselerinde yorumlanması…

Evrensel Beyanname hakkında radyo ve gazetelerde münasip neşriyatta bulunulması…

Biz ise günümüzde okullarda yeni okutulmaya başlanan “insan hakları” dersini müfredattan kaldırıyoruz. Radyo ve gazetelerde “münasip neşriyatta” bulunulması zaten münasip değil…1949 yılı Bakanlar Kurulu kararında “televizyon” zaten yazmıyor.

Etiketler: ,

Cumartesi, Aralık 15, 2007

5651 SAYILI KANUNLA İLGİLİ TOPLANTI

İstanbul Barosu, Turk.internet.com ve İnternet ve Hukuk Platformu işbirliğiyle düzenlenen “Telefon Dinlemeleri ve 5651 sayılı kanunla İnternet üzerinden yapılan yayınların düzenlenmesi” konulu toplantı, 14 Aralık Cuma günü İstanbul Barosu Orhan Apaydın Konferans Salonu'nda yapıldı. Superonline tarafından tamamı canlı olarak Internet üzerinden yayınlanan Toplantıya gerek katılım gerekse Internet üzerinden izlenme açısından yoğun ilgi gösterildi.
Son derece yoğun bir içeriğin son derece geniş kapsamlı bir konuşmacı profili tarafından ele alınıp tartışıldığı toplantıyı benzerlerinden ayırdedici özellik, akademik çevreler dahil, bu kanunun ilgili tüm taraflarının yetkili biçimde temsil edilmekte oluşuydu:

Açılış Konuşmaları
- Füsun Sarp Nebil – Turk.internet.com / Internet & Hukuk Platformu
- Fethi Şimşek – TK – Telekom İletişim Başkanı
- Kazım Kolcuoğlu - İstanbul Barosu Başkanı
(Özetler için bkz. İstanbul Barosu web sitesindeki içerik )

PANEL: CMK 135’de düzenlenen İletişimin tespiti ve izlenmesinde hukuki sorunlar
Yönetici: Av.Muammer Aydın – İstanbul Barosu Yön.Kur. Üyesi
- Fethi Şimşek – TK – 5397 sayılı yasa ile kurulu Telekomünikasyon İletişim Dairesi Başkanı
- Faruk Kurtoğlu - İstanbul Müracaat Savcısı
- Av. Turgay Demirci - İstanbul Barosu
- Prof. Dr. Köksal Bayraktar - Galatasaray Üniv. Hukuk Fakültesi
(Özetler için İstanbul Barosu web sitesindeki içerik burada)

PANEL: 5651 Sayılı Yasanın öyküsü ve genel olarak değerlendirilmesi
- Doç. Dr. Yılmaz Yazıcıoğlu - Marmara Üniv. Hukuk Fakültesi
- Av. Fikret İlkiz - İnternet ve Hukuk Platformu
(Özet için Bkz: Turk.Internet.Com)

Panel: Internet Toplu Kullanım Sağlayıcıların 5651 sayılı Yasa ve Yönetmeliklerine Yaklaşımı
Yönetici : Av.M.Ali Köksal (TBD Yön. Kur. Üyesi)
- Metin Baltaoğlu - İst. İnt. Kafeciler Odası Üyesi - İnternet Kafe Sahibi
- Üniversite Networkleri adına Ulakbim temsilcisi
- Av. Mete Tevetoğlu – İstanbul Barosu Bilişim Hukuku Merkezi

Panel: Yer ve Erişim Sağlayıcıları ile İçerik Sağlayıcıların, 5651 sayılı Yasa ve Yönetmeliklerine Yaklaşımı
Yönetici: Av. Ali Osman Özdilek
- İbrahim Sarıoğlu - Türk İnternet Derneği
- Avukat Ali Suat Güzeloğlu- Yer Sağlayıcı Firma Avukatı
- Avukat Ahmet Büter - Türk Telekom
- Avukat Başak Purut – Ekşi Sözlük
- Turkcell Temsilcisi - İçerik Sağlayıcı

Panel: Uygulamanın Uç Noktasındaki Adli Mercilerin 5651 sayılı Yasa ve Yönetmeliklerine Yaklaşımı
Yönetici : Av. Taner Sevim – İstanbul Barosu Bilişim Hukuku Merkezi
- Dinçer Ay - Başkomiser, İstanbul Emn. Md.lüğü, Asayiş Şube Bilişim Suçları Amiri
- Cavit Marancı - İstanbul Sulh Ceza Hakimi
- İsmail Onaran – İstanbul Basın Savcısı
- Av. M.Gökhan Ahi – İstanbul Barosu Bilişim Hukuku Merkezi

Panel: Düzenleyici Kurumların 5651 sayılı Yasa ve Yönetmeliklerine Yaklaşımı
Yönetici : Füsun Nebil - Turk.internet.com
- Osman Nihat Şen - TK TİB – 5651 sayılı yasa ile kurulu İnternet Dairesi Başkanı
- Cengiz Tanrıkulu - Hakim - Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Daire Başkanlığı
- Prof.Dr.İzzet Özgenç - Gazi Üniv. Hukuk Fakültesi - 5651'in Hazırlanmasında Komisyon Üyesi
17:30 - 18:00 Sorular - Kapanış

Toplantının düzenlenmesine öncülük eden IvHP kurucusu ve Yürütme Kurulu Üyesi Füsun Sarp Nebil, bu konudaki gelişme ve belgeleri Turk.Internet.Com'da açtığı "5661 Sayılı Kanun ile ilgili Dosya"da topluyor. Dolayısıyla ayrıntıları oradan ve topluca izleyebilirsiniz.

Salondaki Superonline temsilcisi "webcasting" operasyonunun sağlıklı sürüp sürmediğini böyle denetledi... Bu yayın 18 Aralık 2007, Salı gününden itibaren Turk.Internet.Com'un şuradaki sayfasında banttan da izlenebilecek! Ayrıca salt bu konu ile ilgili olanların çalışması veya gelişmeleri izlemesi için bir Google Grubu da oluşturuldu...

Ben de birazdan bu toplantıda aldığım notlardan süzeceğim kimi anekdotları Bilgi Çağının Hukuku web günlüğüne gireceğim... 18 Aralık Pazartesi sabahı da 10.30-11.00 saatleri arasında arasında Açık Radyo'da aynı başlıklı programda ve canlı yayında İstanbul Barosu Başkanı Kazım Kolcuoğlu, F.S. Nebil ve Av. Gökhan Ahi konuğumuz olacaklar ve bu toplantıyı bir de orada değerlendirecekler...
Fusun'u, Gökhan Ahi'yi bu etkinliğe emek veren tüm İvHP'li arkadaşları içten kutlamak gerek. Zor bir işi gerçekleştirdiler. İşlevsel de olması dileğiyle. / A. TANSUĞ

Etiketler: , ,

Perşembe, Aralık 13, 2007

5651 TOPLANTISI CANLI YAYINDA

Yarın (14 Aralık 2007, Cuma) Turk.Internet.Com, İvHP ve İstanbul Barosu işbirliğiyle Baro'nun Orhan Apaydın Konferans salonunda yapılacak 5651 sayılı kanun ile ilgili toplantı (programı burada ve şurada) SuperOnline tarafından "web-casting" yoluyla tüm gün canlı olarak yayınlanacak.

Fusun Sarp Nebil'in bu sabah bildirdiğine göre yayın şu web siteleri üzerinden izlenebilecek:

http://www.turk.internet.com/ ve http://yayin.superonline.com/

Etiketler: ,

Çarşamba, Aralık 12, 2007

5651 için "İHBAR MERKEZİ

Pazar, Aralık 09, 2007

"10 ARALIK 1948 VE BİZ"- Av. Fikret İLKİZ

Biz kimiz ve çağımıza karşı sorumluluğumuz nedir? En korkunç insan hakları ihlallerinin sistematik biçimde yaşandığı II Dünya Savaşı’nın sona ermesinin üzerinden 59 yıl geçti….

6 Ocak 1941’de Amerika Devlet Başkanı Franklin D. Roosevelt’in Kongreye hitaben “Dört Özgürlük Üzerine” yaptığı konuşmanın üzerinden ise neredeyse 67 yıl geçmiş…

Franklin Roosevelt’in umudu dört temel özgürlük üzerine kurulu bir dünya bulmaktı. Herkes için konuşma ve ifade özgürlüğü istemişti. İkincisi ise dünyanın her yerinde, her kişinin Tanrısı’na kendi istediği biçimde tapınma özgürlüğüydü.

Başkan savaş sürerken yaptığı bu konuşmasıyla dünya üzerinden yoksulluğun kalkmasını istiyordu. Hatta bunu “yoksulluktan kurtulma özgürlüğü” olarak tanımlamış ve ne anlama geldiğini şöyle açıklamıştı: “Bu, her ulusa kendi vatandaşları için sağlıklı bir barışçıl yaşamı temin edecek ekonomik yakınlaşmanın kurulması anlamına gelir.”

Son olarak tanımlanan özgürlük ise; “korkudan kurtulma özgürlüğü”.. Dünyanın herhangi bir yerinde, herkesin korkudan kurtulma özgürlüğü vardır. Bu ne demektir? “Bu, hiçbir ulusun herhangi bir komşusuna karşı fiziksel saldırı eylemi gerçekleştirmek durumunda olamayacağı bir noktaya ve davranış aşamasına gelene dek sürecek dünya çapında etkin ve tam bir silahsızlanma anlamına gelir.”

Bu “özgürlüklere” artık kimse itibar etmiyor. Önce devlet başkanları ve sonra savaş isteyenler geçmiş tarihten hiç ders almadıklarını kanıtlamak istercesine saldırıyor. Kimse bu sözlerin II Dünya savaşı gibi korkunç bir savaştan önce söylenip, insan haklarının yazılımına esas oluşturduğunu anımsamıyor. ABD, İngiltere ve onlar gibi düşünen devlet başkanlarının yarattığı savaşlar, sadece emperyalist devletlerin silah stoklarının azalmasına yarıyor. Böylece savaşların getirdiği yeniden silahlanma politikalarıyla insanlık için özgürlük yerine ölümler ve hak ihlalleri tehdit oluşturmaya devam ediyor.

“İnsan hakları” kavramına yer veren, II Dünya Savaşı’nın galibi devletler savaş öncesinde kurdukları birlik ve dayanışmanın savaş sonrasında da sürmesini istediler. Bunun için 51 ülke 26.06.1945 tarihinde San Francisco’da Birleşmiş Milletler Şartı’nı kabul ederek imzaladı. Bu anlaşma 24.10.1945 tarihinde yürürlüğe girdi ve böylece Birleşmiş Milletler kurulmuş oldu.

BM Antlaşması savaşa karşı barışın umudu olma temeline dayalıdır. Birleşmiş Milletler Örgütü, insanlık ailesinin tüm üyelerine “ ırk, cinsiyet, dil ve din ayrımı gözetmeksizin” herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygı ve demokrasi temelinde uluslar arasında barışı kurma çağrısının örgütlenmesidir.

Türkiye’nin San Francisco Konferansına katılabilmesi için 01.03.1945 tarihinden önce Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmesi koşulu Yalta Konferansında karara bağlanmıştı. TBMM 23.02.1945 tarih ve 1452 sayılı kararla “savaş ilan” etti. Böylece BM Bildirisine katılmak istediğini açıklamış oldu ve Türkiye resmen Konferansa çağrıldı.

15 Ağustos 1945 tarih ve 4801 sayılı “ San Francisco’da 26 Haziran 1945 Tarihinde Yapılmış ve İmzalanmış Olan Birleşmiş Milletler Antlaşması ile Milletlerarası Adalet Divanı Statüsünün Onanması Hakkında Kanun” 24.08.1945 tarih ve 6092 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır. Türkiye Antlaşmanın onay belgesini 28.09.1945 tarihinde depo ederek işlemlerini tamamladı. Türkiye, 24 Ekim 1945’de yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Şartı’nı kabul eden ve bu Sözleşmenin kurucu tarafı olan devlettir.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 10 Aralık 1948 tarihinde Paris’te toplanmış ve 8 çekimser oya karşılık 48 oyla İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’ni kabul ve ilan etmiştir. İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin kabul edilişinin 10.yıl dönümünde 10 Aralık 1958 tarihi Dünya İnsan Hakları Günü olarak kabul edilmiştir. Türkiye’nin 6 Nisan 1949 tarih ve 9119 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile benimsendiği İnsan Hakları Evrensel Bildirisi 27 Mayıs 1945 tarih ve 7217 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır. Böylece iç hukuk mevzuatımızda yer almıştır. (Geniş Bilgi için Bkz. Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giriş. Prof. Dr. Semih Gemalmaz. 6.Bası Legal Yayınları. İstanbul Sayfa 330 ve devamı)

Günümüzde insan hakları ihlallerinin sürekli yaşandığını düşünecek olursak, gerçekten Dünya İnsan Hakları Günü olarak kutlanacak gün kaldı mı? Biz ne yaptık?

Ne yapmalıyız? Hak ihlalini gerçekleştirmenin hak olduğunu kabul edenlerle ve bunu bir zihniyet olarak kabul edip savunanlara karşı mücadele etmemiz gerekiyor. İnsan hakları konusunda önce bilgili olmalıyız. Sonra da hak ihlallerine karşı fiziki ve fikri takiplerimizi sürdürmeliyiz. Aksi takdirde hak ihlallerini gerçekleştirerek haklı olduklarını savunanların “yönetimini” susarak kabullenen ve bireysel olarak kendi hakkımızın ihlali için sırasını bekleyen sessiz insanlardan olacağız…10 Aralık 1948 ve biz var olmalıyız…Geçmişten geleceğe insan haklarını taşımalıyız.

Etiketler: ,

Pazar, Aralık 02, 2007

PROF.DR. BÜLENT TANÖR ANISINA

Av. Fikret İLKİZ

30 Kasım 2007… Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi. Haydarpaşa Kampusu ( R ) Salonu. “Ulusal Birikim ve Çağdaş Anayasal Gelişmeler Işığında Yeni Anayasa Arayışının Anlamı” başlıklı panel yapıldı. Öğrencilerle dolu olan salon gelen insanların sıcaklığından ötürü sıcak. En önemli özelliği bu panelin “Prof. Dr. Bülent Tanör anısına” yapılması…

24 Aralık 2001 tarihinde “Anayasacılığımızın 125.Yılı (1876-2001)” panelini yine Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin Haydarpaşa’daki R Salonunda yaptıklarını anlatan ve bu anısını 9 Kasım 2003 tarihli yazısında yazan Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu; 2001 ‘deki panele yine Prof. Dr. Fazıl Sağlam, Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu ve Prof. Dr. Bülent Tanör’ünde katıldığını söyledi.

Şimdi bir eksik. Prof. Dr. Bülent Tanör.

Prof. Dr. Fazıl Sağlam onun üç önemli yapıtını gençlere tavsiye etti. Kurtuluş, Kuruluş ve Türkiye’de Yerel Kongre İktidarları…

Prof. Dr. Bülent Tanör’ün İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencilerine “Devrim Tarihi” dersleri için hazırlayıp 1995 yılında Der Yayınları tarafından yayınlanan bu kitaplar 1997 yılında Cumhuriyet gazetesinin okurlarına armağan olarak dağıtılmak üzere yeniden basılmıştı.

İşte “Türkiye 1918-1923 / Kurtuluş” ve “Kuruluş / Türkiye 1920 Sonrası” adlı eserlerin her biri kendi içinde “10 Konferans”tan oluşmaktadır.

Sayın Tanör Hukuk Fakültesi öğrencilerine Devrim Tarihi dersleri için yol haritası veriyor. “Kurtuluş” adlı eserinin başında yapılması gerekenin askeri tarih ya da siyasal tarih üzerinde durmak yerine; bu alanda “iktidar” ve “devlet” sorunları eksenini incelemek olduğunu söylüyor. 1918-1920 dönemini kastederek, “Ele alınacak dönemde bu alanlarda yaşanan olayların (askeri ve siyasal tarih) arka planı nedir? Bunların “gizli mantığı” var mıdır?” sorusuna yine Sayın Tanör yanıt veriyor: “…bize düşen bunların gerisinde yatan anlamı yakalamaya çalışmaktır.” İşte bu yüzden Prof. Dr. Bülent Tanör Devrim Tarihi derslerini “ders” olarak anmaktan vazgeçip Konferans’a çevirmiş ve konusunu “tarihte siyaset sosyolojisi ve felsefesi” olarak belirlemişti. Böylece Konferans sonunda öğrencileriyle canlı tartışmaların yaşanacağına inanıyordu.

“Savaşlar yıkıcı ve kötüdür”. “Kuruluş” kitabının “Giriş” bölümüne bu cümle ile başlayan Prof. Dr. Bülent Tanör geçmiş tarihimizin geleceği nasıl kurduğunu anlatmaya başlıyor. Bazen savaşların istemeyerek de olsa, insanlığın özgürlük ve demokrasi yolundaki evrimine yeni bir ivme kazandırabileceğini yazmış. Birinci Dünya Savaşı insanlık için yıkıcı ve kötü olmasına karşın, bu kadar yıkıcı bir acıyı tam tersine çevirmeyi başaran ülkelerden birisi de Türkiye olmuş. Tanör’e göre: “Ülke tarihinde bir savaş ilk defa olarak devrimci sonuçlar yarattı: Kurtuluş ve Yeniden Kuruluş”.

Birbirinden ayrılmayan bu iki sürecin iç içe geçtiğini anlatan Tanör, Kurtuluş için savaşılırken, Kuruluş olgusu da (1920) hayatın içinde yerini almıştı. Bu iki olgu yapışık ikizler gibi doğmuş ve yaşamış…Yıllar önce, bu günü anlamak için şu iki soruya yanıt aranacağını yazmıştı: “Kurtuluş olmasaydı ve o şekliyle (demokratik, sivil) olmasaydı, Kuruluş bu şekliyle olur muydu? Kuruluş bu şekliyle olmasaydı, Kurtuluş’un ürünleri ham kalmaz mıydı?. “Kuruluş bu şekliyle” ibaresinden kasıt nedir? İşte bu kitabın ana konusu budur.” Kuruluş Üzerine 10 Konferans / “Türkiye: 1920 Sonraları” adlı kitap neyi anlatıyor? Sayın Tanör’ün bu eserde anlatmak istediği şu: “Çalışmamızın başlıca konusu, Kurtuluş Savaşı’nın sivil ve toplumsal yönünü yakalamak, özellikle de halk örgütlenmesinin siyasal sosyoloji ve “iktidar” kavramı açısından ifade ettiği anlamı bulmaktır. Yerel kongrelerin bir “iktidar olgusu” olarak taşıdıkları değer ile bu birikimin 1920’lerin yeni iktidarına ve devletine sağladığı katkıyı ortaya çıkarmak başlıca hedeftir.”

Yerel kongrelerin tarihsel işlevi nedir? Sayın Tanör bu eserinde soruyu yanıtlıyor ve Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya’nın sentezi ile bitiriyor:

“Bu kongreler farklıydılar. Çünkü birer ihtilal, birer devrim organıydılar. ülkenin hemen her bölgesi İstanbul hükümetine isyan etmişti. Siyasi iktidarı parça parça halk eline geçirmişti. Kısaca iktidar artık millileşmişti. Millet her boşluğu dolduruyordu. Saltanat fiilen yok olmaktaydı. Egemenlik, bir adamdan millete intikal etmişti. İşte bu transferin parçaları halinde örgütler ve kongreler ortaya çıkmıştı. Bir Çin atasözü vardır, ünlü filozof Kong-Tse’nin (Konfüçyüs): Senin iktidardın saygı görmüyorsa, başka bir iktidar yoldadır! Gerçekten başka bir milli iktidar, saltanattan son derece farklı bir iktidar yoldaydı. Bu bir milli iktidardı.Asıl belirtilecek yönü de yüzde yüz demokratik oluşuydu. Sınırlı, yerel, devrimci kongreler Saray’ın değil halkın demokratik, ihtilalci eseri idiler. Tarihin yolu böylece keşfedilmiştir.”

Günümüzde olup bitenleri anlayabilmek için bize düşen görev; olup bitenlerin gerisinde yatan anlamı yakalamak ve tarihin yolunu böylece keşfetmeye çalışmak değil midir? Sayın Prof. Dr. Bülent Tanör’ün anısına yeniden saygılarımla….

Etiketler: ,