Pazar, Nisan 26, 2009

"KİŞİSEL VERİLERİ KORUMA KURULU"- Av. Fikret İLKİZ

TBMM Adalet Alt Komisyonundaki “Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı”, kanunlaşmayı beklerken bir yılını doldurmuş durumda.

Bu Tasarı 31.12.2008 tarihli, (5.Mükerrer) 27097 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulunun “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı” ile “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar”da yer alan kanun tasarısıdır.

Türkiye Ulusal Programı’nın “Giriş”inde; “Cumhuriyetin dayandığı temel ilkelere ve Atatürk milliyetçiliğine bağlı, ulusal bütünlük içinde, bilgi çağını yakalamış, güçlü ve refah içinde yaşayan, insan haklarına saygılı, çağdaş, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olmanın” geçmiş ve gelecek kuşaklara karşı tarihi ve ebedi bir sorumluluk olduğu vurgulanmıştır.

Avrupa Birliği, halkımızın desteklediği ulusal bir hedef olarak gösterilmektedir.

Sivil toplumun AB’ye katılım sürecine katkısının büyük önem taşıdığına değinilen bu bölümde; sivil toplum örgütlerinin, “Müzakere”lerle ilgili tarama toplantılarının sonuçları hakkında bilgilendirildiği ve müzakereye açılacak fasıllara yönelik çalışmalar sırasında sivil toplum örgütlerinin de görüşlerine başvurulduğu belirtilmiştir.

Ulusal Programın “Siyasi Kriterler” bölümünde, kapsamlı anayasal ve yasal reformlar gerçekleştirmiş bir ülke olduğumuz ve bu reformları uygulamaya geçirmek üzere gerekli adımları süratle attığımıza vurgu yapılmaktadır.

Ulusal Rapor’un “Siyasi Kriterler / 3.Yargının işlevselliği ve Verimliliği” bölümünde yasalarda yapılacak değişikler sayılmıştır. “Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun” Siyasi Kriterler bölümünde ve “Fasıl 23 Yargı Ve Temel Haklar”da, “Öncelik 23.1 Yargının verimliliği, etkinliği ve işlevselliğinin arttırılması” başlığı altında yer almıştır.

Yine Ulusal Program’da konuyla ilgili yürürlükteki AB Mevzuatı olarak “Kişisel Verilerin Elektronik Ortamda İşlenmesi Bağlamında Bireylerin Korunmasına Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” ile 95/46 sayılı Direktif gösterilmiştir.

Bu Tasarıdan sorumlu Bakanlık Adalet Bakanlığı’dır. “Mevzuat Uyum Takvimi”ne göre Tasarının kabulü ile Kanunlaşmasının yayım tarihi 2009 yılı olarak gösterilmiştir.

Tasarının bir yıl içinde kanunlaşmasından da sorumlu olan Adalet Bakanlığı 31.12.2008 tarihinden itibaren 31.12.2009 tarihine kadar bu Tasarıyı TBMM’den geçirecek ve Tasarı kanunlaşacaktır.

Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı” Bakanlar Kurulunca 7.4.2008 tarihinde kabul edilmiş ve 22.04.2008’de TBMM Başkanlığına gönderilmiş olup (Esas Sayısı 1/576) TBMM’de Adalet Alt Komisyonundadır.

Acaba Tasarıda yer alan Kişisel Verileri Koruma Kurulu nedir?

Tasarının Dördüncü Kısmındaki düzenlemeye göre; bu kanunla verilen görevleri yapmak üzere, “Kişisel Verileri Koruma Kurulu” kurulacaktır (Madde 26).

Maddenin gerekçesinde bazı Avrupa birliği üyesi ülkelerin oluşturduğu verilerin korunması hakkındaki ilkelerin uygulanmasını izleyen ve yönlendiren bağımsız kuruluşlar olarak Almanya’daki Federal Verileri Koruma Görevlisi, Avusturya’da Verilerin Korunması Komisyonu, Fransa’da Enformatik ve Özgürlükler Milli Komitesi, İngiltere’de Veri Koruma Komisyonu gibi kuruluşlar örnek olarak gösterilmiştir.

Kurul, yetkilerini bağımsız olarak kullanacak, hiçbir organ, makam, merci ve kişi Kurulun kararını etkilemek amacıyla emir ve talimat veremeyecektir. Kurul görevleri ile ilgili konularda tüm kamu kurum ve kuruluşların gerçek ve tüzel kişilerinden her türlü bilgi ve belgeyi isteme hakkına sahiptir. Kurulun isteğini kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler yerine getirmekle ve gereken kolaylığı göstermekle yükümlüdürler.

Kurul nasıl seçilecek ve kimlerden oluşacaktır?

Altı yıl süreyle görev yapacak olan ve en az on yıl öğretim üyeliği yapmış olan bilim insanları arasından seçilmek üzere 7 üyeden oluşacak olan bu Kurulun üyelerini ve Kurul Başkanını Bakanlar Kurulu seçecektir.

Bu seçim biçimi ve oluşum Kurulun bağımsız değil, bağımlı olduğunu gösterir. Kaldı ki; Kurul bağımsız ve özerk bir kuruluş olarak tanımlanmamaktadır. Salt bu düzenleme nedeniyle; bu Kurulun “bağımsız” olması/olabileceği düşünülemez bile….

Örneğin Kurula, kişilik haklan ihlal edilenlerin başvuruları hakkında karar verme yetkisi tanınmıştır. İlgili kişi bakımından telafisi güç veya imkansız bir zararın doğması ihtimalinin bulunması halinde Kurul tarafından “geçici önlemler almak” Kurulun yetkisindedir. Fakat “geçici önlemlerin” neler olduğu belirsizdir. Sadece örnek olması açısından değindiğimiz bu yetkinin yanında Kurulun görev alanı çok daha geniştir.

Böyle bir idari Kurula bir çeşit “yargı görevi” verilmesi doğru mudur? Bu kurulun yetkilerini kullanmakta bağımsız; ama fiilen Bakanlar Kurulu tarafından seçilmiş üyelerden oluşması, yürütme ve yargı organı karşısında yetki karmaşasına ve uygulamada bir çok sorunun doğmasına da yol açacaktır.

Sonuçta, yasal görünüm olarak Başbakanlığa/Bakanlar Kuruluna bağlı olmayan, ama fiilen bağlı olacağı anlaşılan ve Bakanlar Kurulu tarafından seçilmiş öğretim üyelerinden oluşan Kişisel Verileri Koruma Kurulu adında bir Kurul’un ortaya çıkacağı anlaşılmaktadır.

O halde kısa dönemde gözüken odur ki; hepimizi ilgilendiren böyle bir Tasarı ile herkesin ve özellikle gazetecilerin kendi kişisel verileri ile gazetecilerin ellerindeki verilerin denetimi için “yürütmeye” bağımlı bir Kurul oluşturulmak istenmektedir.

İsterseniz, herkesin kişisel hallerinin kimlerin eline geçeceğini ve hatta nasıl kullanılacağını düşünün ve değerlendirin…Her şey “yasal” ve yasalara uygun olacak(!?)…

Etiketler: , ,

Pazar, Nisan 12, 2009

"METİN GÖKTEPE VE GAZETECİLER"

Muhabir Metin Göktepe, 8 Ocak 1996 tarihinde Ümraniye E Tipi Cezaevi'nde ölen
Orhan Özen ile Rıza Boybaş'ın cenaze törenini izlemekle görevlendirilmişti.
Alibeyköy'deki cenaze töreni sırasında polis, 500'den fazla kişiyi gözaltına aldı.
Aralarında Metin Göktepe de vardı… "-Gazeteciyim” dedi. Israr etti ve gazeteci olarak
görevi yaptığını, gözaltına alınamayacağını söyledi. Sarı basın kartı yoktu.
Dinlemediler. Eyüp Kapalı Spor Salonu'na götürerek dayak atan polisler, Metin’i Spor Salonu'nun büfesinin yanına bıraktılar...



Av. Fikret İLKİZ

Birkaç kişiydiler… Toplasan, iki elin on parmağı kadardı sayıları. Onlar, gazeteciydi.

10 Nisan 1968’de, Sivas ilinin Gürün ilçesine bağlı Çipil köyünde dünyaya gelen Evrensel Gazetesi muhabiri Metin Göktepe sekiz çocuklu emekçi bir ailenin yedinci çocuğu…

Birkaç kişiydiler… Onlar anlattı ve bizler Metin öldürülünceye kadar onun hayat hikâyesini bilmiyorduk…

Güler yüzlü, arkadaşları arasında çok sevilen, sohbeti güzel bir muhabir olduğunu çalışma arkadaşları gazetecilerden öğrendik… Geniş bir arkadaş çevresi olan, sürekli gülen, güler yüzlü ve hoş sohbet biri olarak tanıdık Metin’i…

1992 yılından itibaren Haberde ve Yorumda Gerçek dergisinde muhabirlik yapmış. 7 Haziran 1995’te yayın hayatına başlayan Evrensel gazetesinde çalışmaya başlayan Metin Göktepe haber peşinde koştuğu sırada 9 Ocak 1996’da, gazetecilik yaparken, gözaltına alındı… Gözaltında öldürüldü.

Metin Göktepe, Ümraniye E Tipi Cezaevi'nde ölen Orhan Özen ile Rıza Boydaş’ın cenaze törenini izlemekle görevlendirilmişti. Alibeyköy'deki cenaze töreni sırasında polis tarafından gözaltına alınan yaklaşık beş yüz kişi içinde Metin Göktepe’de varmış. “Gazeteciyim” demiş, ısrarla gazeteci olarak görevini yaptığını, gözaltına alınamayacağını söylemiş. Polisler sarı basın kartını sormuşlar. Yokmuş...

Eyüp Kapalı Spor Salonu'na götürerek gazeteciye dayak atan polisler, Metin Göktepe’yi Spor Salonu'nun büfesinin yanına bıraktılar.

Metin Göktepe ölmüştü…

Önce inkâr ettiler. Gözaltına almadık dediler. Sonra, savcı 8 Ocak 1996 akşam saat 20.00'de “olay ve ölüm tutanağı” düzenledi ve Metin'in cesedini Adli Tıp'a gönderdi.

Sonra gözaltına alındığı kabul edildi. Ama ısrarla inkar ettiler. Göktepe'nin gözaltına alındıktan sonra akşamüzeri serbest bırakıldığını ve Eyüp'te bir çay bahçesinde otururken fenalaşarak oturduğu sandalyeden düştüğünü ve burada öldüğünü iddia ettiler…

Yetmedi… “Duvardan düştü” dediler. Onlara göre, o zaten gazeteci bile değildi…

Birkaç kişiydiler…Birkaç gazeteciydiler..Öldürülen gazeteciyi kimler öldürmüşse peşini bırakmadılar. Metin’le birlikte gözaltına alınanları buldular. Onlar gördüklerini anlattılar… Muhabir dövülerek öldürülmüştü. Tanıklar, ölüme tanık olmuştu…

16 Ocak 1996 tarihinde İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanlığı açıkladığı raporunda "Metin Göktepe gözaltına alınmış, gözaltında polis tarafından öldürülmüştür" dedi…

Birkaç kişiydiler…Muhabir Metin Göktepe’nin oturduğu sandalyeden veya duvardan düşerek ölmediğini, dövülerek öldürüldüğünü kanıtladılar. Gazetecinin ölümü, dava oldu.
İstanbul’da, Aydın’da dolaştırılan ve yargılanan polis memurlarının can güvenliği için ilden ile aktarılan dava Afyon’da bitti. Afyon Ağır Ceza Mahkemesi 19 Mart 1998 tarihinde kararını açıkladı. 5 sanık hakkında "kastı aşan adam öldürme" suçundan 7 yıl 6'şar ay hapis cezası verildi, 6 sanık beraat etti.

Dava dosyası Yargıtay’ın bozma kararı üzereni yeniden Afyon Ağır Ceza Mahkemesi tarafından karara bağlandı. 20 Ocak 2000 tarihinde Yargıtay kararını açıkladı. 7 yıl 6'şar ay hapis cezasına çarptırılan 6 polisten 5'inin cezasını onayladı.

Birkaç kişiydiler… Davanın sonuçlanmasından, yargılanan polislerin az ceza almasından ya da davanın hukuki sonuçlarından çok ortaya çıkardıkları somut gerçek şuydu: Israrla ve örgütlü olarak bir davayı izlerseniz sonuç alırsınız.

Gazeteciler. muhabir arkadaşlarının ölümünün peşini bırakmayan birkaç kişiydiler ama varlardı… Israrla muhabir Metin Göktepe’nin öldürülmesine dair davayı takip ettiler.

Gazetecilerden Cemiyet Başkanı Nail Güreli ve Genel Sekreter Turgay Olcayto başından sonuna kadar inatla ve ısrarla Afyon’da görülen davayı izledi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti adına, öldürülen muhabir Metin Göktepe’nin gazeteci arkadaşlarıyla beraber “davayı izleyen muhabir” gibiydiler…

Herkes gazetecileri gördü. Birkaç kişiydiler ama ısrarla ve inatla davanın her duruşmasında hazır bulunuyorlardı. Olup bitenleri Türkiye’ye haber olarak duyuruyorlardı… O yıllarda gazeteler, televizyonlar bu davaya muhabir gönderiyordu. Muhabirler o yıllarda vardı. Televizyonlar canlı yayın yapıyordu… Olup bitenler herkesin bilgisindeydi…

Herkes, ne zaman duruşma yapılsa, davanın her duruşmasına katılan izleyicilerdi…

Otobüsler dolusu insan, muhabir Göktepe’nin İstanbul’da, Aydın’da ve Afyon’da yapılan duruşmalarına katıldıklarında sayıları birkaç kişiden ibaret değildi… Çoktular… Afyon’da davanın görüldüğü gün hayat dururdu. Emniyet tedbirler alırdı. Yollar kesilir, yollar kapatılır, emniyette izinler kaldırılırdı… Çünkü o gün Afyon’da muhabir Metin Göktepe’nin duruşması vardı. Bilirlerdi… Gelecek olanlar birkaç kişi değildi. Bu davayı bitireceklerdi. Aslında gazeteciler olmasaydı bu dava çoktan biterdi…

Birkaç kişiydiler… Muhabir Metin Göktepe’nin davasını ısrarla ve örgütlü olarak inatla takip ettiler. Birkaç kişi, binlerce kişi oldu… Binlerce kişi örgütlü bir gücün her şeyi gerçekleştirebileceğini gösterdi.

Muhabirler, gazeteciler davayı sonlandırdı… Davada mahkûm olanların adını kimse anımsamıyor bile… Metin Göktepe’nin gazeteci olduğunu herkes biliyor. Sarı basın kartı olmayan güler yüzlü muhabiri herkes tanıyor.

Metin Göktepe 12.Gazetecilik ödülleri 10 Nisan 2009 tarihinde verildi. Birkaç kişiydiler ve onlar gazeteciler, grevdeki gazeteciler, yerel ve genç muhabirler olarak hak ettikleri ödüllerini, “gazeteci” olarak aldılar.

Durdum, düşündüm, onlara baktım ve kendime sordum: Gazeteciler, olmasaydı?

Etiketler: ,

Pazar, Nisan 05, 2009

"GAZETECİLER VE KİŞİSEL VERİLER"

Av. Fikret İLKİZ


Avrupa Konseyinin 28 Ocak 1981 tarihinde imzaya açtığı 108 sayılı Otomatik Olarak İşlenen Kişisel Veriler Bakımından Bireylerin Korunması Hakkında Sözleşme 1985 yılında yürürlüğe girdi ve 1999 yılında üzerinde bazı değişiklikler yapıldı. Türkiye, Sözleşmeyi imzalamış olmasına rağmen onaylayabilmesi için Sözleşmeyle getirilen koşula göre; bu Sözleşmede öngörülen ilkelere uygun olan bir kanunu çıkararak iç hukuk mevzuatına kazandırmak zorunda. Ancak Türkiye’de henüz kişisel verilerin korunması hakkında herhangi bir kanun yok…

Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan “Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı”, Bakanlar Kurulunca 7.4.2008 tarihinde kabul edilerek, 22.04.2008’de TBMM Başkanlığına gönderilmiştir. Tasarı (Esas Sayısı 1/576) TBMM’de Adalet Alt Komisyonundadır.

Tasarıyla, kişisel verilerin işlenmesinde kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı ile temel hak ve özgürlüklerinin korunması ve kişisel verileri işleyen gerçek ve tüzel kişilerin uyacakları esas ve usullerin düzenlenmesi amaçlanmaktadır. (Madde 1) Maddenin gerekçesine göre, Anayasanın 17 inci maddesindeki kişinin dokunulmazlığı esas alınarak düzenleme yapılmış, kişinin maddi ve manevi varlığı ile temel hak ve özgürlüklerinin korunmasının hedeflendiği ifade edilmiştir. Ama Tasarının tamamı incelendiğinde bu gerekçe tek başına yeterli değildir. Çünkü, “kişinin dokunulmazlığı” temel hak ve özgürlüklerin kapsamı içindedir. Kişisel verilerin korunması hakkı açıkça temel bir hak olarak düzenlenmelidir. Böylece bireyin kişisel verilerinin sınırsız ve hukuka aykırı olarak toplanması ve işlenmesi halinde kişinin temel hak ve özgürlükleri güvence altına alınabilir.

Kanun Tasarısı hem gerçek kişilerin ve hem de tüzel kişilerin tüm bilgilerini kişisel veri kabul etmektedir. “Kişisel Verilerin İşlenmesi” ise; “ Kişisel verilerin otomatik olan veya olmayan yollarla elde edilmesi, kaydedilmesi, depolanması, değiştirilmesi, silinmesi veya yok edilmesi, yeniden düzenlenmesi, açıklanması veya başka bir şekilde elde edilebilir hale getirilmesi, üçüncü kişilere aktarılması, kullanılmasının sınırlandırılması amacıyla işaretlenmesi veya tasniflenmesi veya kullanılmasının engellenmesi gibi bu veriler üzerinde gerçekleştirilen bir işlem ya da işlemler bütününü”dür. (Tasarı Madde 3)

Tasarının 5 inci maddesinde kişisel verilerin işlenmesine ilişkin ilkeler belirlenmiş ve birinci fıkranın (a) bendine göre kişisel verilerin “hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun olarak işlenmesi” kuraldır. Ancak çok daha önemli olan; sadece “işlenme” değil, kişisel veriler “hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun olarak elde edilmeli”dir. Maddenin (b) bendindeki düzenlemede ise, kişisel verilerin “belirli, açık ve meşru amaçlar için toplanması ve bu amaçlara aykırı olarak yeniden işlenmemesi” şeklinde, biraz net olmayan bir düzenleme yapılmıştır. Belki de kişisel verilerin işlenmesindeki ilkenin; “Belirli, açık, hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun amaçlar için kaydedilmeli, kullanılmalı ve bu amaç aşılmamalıdır” şeklinde düzenlenmesi daha doğru olabilir.. 5. maddenin (ç) bendinde kişisel verilerin “doğru olması ve gerektiğinde güncellenmesi” kabul edilmiştir. (d) bendinde ise; “(d) İlgili kişilerin kimliklerini belirtecek biçimde ve kaydedildikleri veya yeniden işlenecekleri amaç için gerekli olan süre kadar muhafaza edilmesi,” düzenlenmiştir. 5 inci maddenin 2. fıkrasına göre; kişisel veriler, ilgili mevzuatta yeniden işlenme amacına yönelik yeterli koruma tedbirleri getiren düzenlemenin bulunması veya kişisel verileri kontrol eden tarafından bu yönde gerekli tedbirlerin alınması şartıyla tarihi, istatistiki veya bilimsel amaçlarla yeniden işlenebilir veya birinci fıkranın (d) bendinde öngörülenden daha uzun bir süre saklanabilir.

Sadece bu düzenlemeler bile dikkatlice incelendiğinde; “kişisel verilerin” toplanması, işlenmesi ve başkalarına gönderilmesi gibi düzenlemeler uygulamada bir çok sorun yaratacak düzenlemelerdir. Tasarı çok önemlidir. Tartışılmadan kanunlaşmamalıdır.

Tasarının 23 üncü maddesinin başlığı şöyledir: “Gazetecilik amacıyla kişisel verilerin işlenmesi”…

Bu maddeye göre, yayın sahipleri veya temsilcileri ile bunların çalışanları tarafından sadece gazetecilik amacıyla veri işlenmesi halinde bu kanunun 5. inci, 15 inci ve 24 üncü maddeleri uygulanacaktır. Yani yayın sahipleri veya temsilcileri ile çalışanları olan “gazeteciler” tarafından, ancak ve ancak sadece ve sadece; “gazetecilik amacıyla” veri işlenmesi kabul edilmektedir. Bu düzenleme acaba nasıl bir denetim getirecektir?..

Bu durumda Tasarının yukarıda kısaca bilgisini verdiğimiz 5 inci maddesinde yer alan “Kişisel verilerin işlenmesine ilişkin ilkeler”, 15 inci maddesinde yer alan “Kişisel verilerin işlenmesine ilişkin tedbirler” ve Tasarının 24 üncü maddesinde yazılı “kişisel verilerin işlenmesi bakımından mesleki davranış kuralları” uygulanacaktır. Acaba bu maddeler bir bütün içinde düşünüldüğünde, mesleki davranış kuralları nasıl uygulanacak?

Aslında, Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesine göre; gazeteci kamuya mal olmuş bir kişi bile olsa, halkın haber alma, bilgilenme hakkıyla doğrudan bağlantılı olmayan hiçbir amaç için, izin verilmedikçe özel yaşamın gizilliği ilkesini ihlal edemez. Gazeteci kendisine güvenilerek verilen bilgilerin, belgelerin kaynaklarını kendileri izin vermedikleri sürece ve mesleğinin gizlilik ilkesi uyarınca hiçbir şekilde bu bilgileri açıklayamaz. Basın Kanununun süreli yayın sahiplerine, gazetecilere, eser sahiplerine ve sorumlu müdürlere tanıdığı hakka göre; bilgi ve belge dahil her türlü haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamaz.

Gazetecilere, yayıncılara verilen enformasyon gereksinimlerinin karşılanması için “düşünceyi açıklama ve yayma” hakkı çerçevesinde davrandıkları takdirde kişisel verileri işlemeleri hukuka uygun sayılacaktır. ( Madde 23/2. Aslında zaten 5187 sayılı Basın Yasasının 3 üncü maddesinde basın özgürlüğü bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını da içerir. Dolayısıyla gazetecilerin kişisel verileri işlemesi hali bu hakkın gereğidir. Ama bu düzenlemeye göre, gazetecilerin davranış kurallarının basın özgürlüğüne uygun olup olmadığı ayrıca denetlenecektir…

Yeni bir Kurulumuz olacak... Kişisel Verileri Koruma Kurulu. Üyelerini Bakanlar Kurulu seçecek... Şimdi düşünelim; kişisel verilerinizin korunması için görev yapacak olan ve başkanı Başbakan olan Bakanlar Kurulunun seçtiği Kurul’dan sizi kim koruyacak acaba? Tasarı bu haliyle kanunlaşırsa bu hakkın nasıl korunacağı uygulamada sorun yaratacaktır.

Gazeteciler... Biliniz ki gazetecilik mesleğine kişisel verilerin işlenmesi gibi bir düzenlemeyle getirilmeye çalışılan sınırlandırma göründüğü kadar basit ve masum değildir. Gazetecilerin de bunu anlamayacak kadar saf olmaması gerekiyor… Çünkü, gazetecilerin “verileri” ile kişilerin “kişisel verilerinin” korunması gibi kanuni düzenlemeler derken, herkesin “şahsi hâllerinin” başına çorap örülmek üzeredir…

Etiketler: , , ,