Pazar, Nisan 25, 2010

KARTEPE KRİTERLERİ

5651 Sayılı Kanun ile ilgili olarak geniş katılımlı bir çalıştay Kartepe'de yapıldı...
Tespit edilen 94 madde üzerinde 3 gün boyunca çalışan, 40 farklı kurumdan 65 kişinin oluşturduğu sonuç belgesi de “Kartepe Kriterleri” başlığı ile yayınlandı.
20-22 Nisan 2010 tarihleri arasında Kocaeli – Kartepe’de düzenlenen “2.İnternet İçerik Düzenleme” Çalıştay’ının sonunda yapılan çalışmalar çerçevesinde hazırlanan “Kartepe Kriterleri” yayınlandı. Bu kriterler şöyledir :

KARTEPE KRİTERLERİ

20 –22 Nisan 2010 Kartepe / Kocaeli
Bu çalıştayın katılımcılarının çoğunluğuyla, İnternetin insanlığın önünde yepyeni ufuklar açtığını hatırlayarak, internetin bilginin ve fikirlerin özgürce dolaşması için etkin bir araç olduğunu, bu aracın kullanılmasında anonimlik ve mahremiyetin korunması gereken değerler olduğunu gözeterek, internetin kötüye kullanılarak bireysel hak ve özgürlüklere zarar verebileceğini de gözönüne alarak, internetle ilgili kısıtlamaların temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunmadan sadece evrensel hukuka uygun kanunlarla ve yargıç kararıyla mümkün olabileceğinin altını çizerek;
Aşağıda sayılan temel ilkeleri kamuoyuna açıklamayı kendilerine görev bilmişlerdir.
İLKE 1 – İnternette fikir ve düşüncelerin yayılmasında büyük rol oynayan Web 2.0 siteleri (bloglar, forumlar, video siteleri, sosyal ağlar vs) çok sesliliğin ve demokrasinin bir parçası olarak anlaşılmalıdır.
İLKE 2- İnternetin tüm aktörleri, öncelikle özdenetim mekanizmasını (proaktif müdaheleler) işletmeli, hukuka aykırı içeriklerin önlenmesi için “Uyar – Kaldır” prensibini de benimsemelidir. Kamu otoritesi, özdenetim mekanizmalarını ve sivil inisiyatifleri desteklemelidir.
İLKE 3- Erişim engelleme kararları, ön inceleme raporu ve hukuki gerekçeleriyle birlikte sadece yargıç kararıyla mümkün olmalı, bu kararlara itiraz prosedürü hızlı ve etkin olarak yapılandırılmalıdır. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, kanunla açıkça yetkili kılınmış merci veya Cumhuriyet Savcısı tarafından verilebilecek erişim engellenmesi kararları, 24 saat içerisinde yargıç onayına sunulmalı. Onaylamama halinde erişimin engellenmesi kendiliğinden kalkmalı
İLKE 4- Erişim engelleme kararları, orantılılık ve ölçülülük ilkeleri gözetilerek, ancak ve ancak son çare (ultima ratio) olarak bir koruma tedbiri olarak görülmelidir.
İLKE 5- İnternet sitelerine erişimin engellenmesi kararlarının yerine getirilmesi TİB tarafından sağlanmalıdır ve ilgili mevzuat düzenlenmesi yapılmalıdır. Erişim engelleme kararlarında ve engellenen sitelerin girişinde, engelleme sebebi, gerekçesi, tedbirin süresi ve itiraz prosedürü açıkça belirtilmelidir.
İLKE 6 – 5651 sayılı yasada öngörülen katalog suçların kapsamı yeniden değerlendirilmelidir.
İLKE 7- Bir internet sitesinin tamamına erişimi engellemek yerine, sadece zararlı ve hukuka aykırı içeriklerin engellenmesi yoluna gidilmesi ve bu içerikleri oluşturanların yargılanması sağlanmalıdır. İnternetin Uluslar arası karakteri gözönüne alınarak diğer ülkelerle işbirliğine gidilmeli, Avrupa Konseyi Siber Suçlar Sözleşmesi imzalanması konusunda çalışmalar hızlandırılmalıdır.
İLKE 8- Erişim ve yer sağlayıcı tarafından tutulan trafik kayıtlarının doğruluğunu, değiştirilmezliğini ve bütünlüğünü sağlayacak tedbirler alınmalı, bu kayıtların sadece adli makamlarca ve delil elde etmek amacıyla sınırlı olmak üzere gizliliği sağlanmalıdır.
İLKE 9- İnternet’in özgür doğası dikkate alınarak, İnternet medyasının tanımlaması yapılmalı, getirilen kriterler eşliğinde internet medyası, basına tanınan cezai sorumluluk ve dava sürelerine ait hak ve özgürlüklerden tamamen yararlanabilmelidir.
İLKE 10 – Devletin internet konusundaki ana görevi, topluma ilköğretimden itibaren eğitim vermek ve bilinçlendirme yapmakla sınırlı olmalıdır. İnternetteki zararlı içeriklerden çocukların korunması amacıyla, uzmanlar tarafından içerik sınıflandırması yapılmalı ve aileler ücretsiz çocuk filtresi kullanması yönünde özendirilmelidir.
İLKE 11 – Çocuk Pornografisi çok önemlidir. Sadece 5651 ile sınırlı kalmamalıdır. Daha özel bir düzenleme yapılmalıdır.
İLKE 12 – İnternet ortamında işlenen suçlarda açıkça yetki düzenlemesi yapılmalıdır. Yargıda uzmanlaşamaya önem verilmeli, bilirkişilik müessesesi daha işlevsel hale getirilmelidir. Kurumlar arası işbirliği tanımlanmalıdır.
ILKE 13-Uygulamacıların eğitimi ve farkındalığı sağlanmalı

Etiketler:

"BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ VE TCK"

Av. Fikret İLKİZ
 
Türk Ceza Kanunun bazı maddeleri, özelilikle gazeteciler hakkında verilen mahkûmiyet kararlarından sonra “sıkıntı” üretmeye devam ediyor ve edecek.
Şimdilik Anayasa teklifi üzerine TBMM’de kabul ve ret sayıları haberlerde birinci sırada. TBMM üyeleri, Hükümet ve muhalefet herkes gazetecilerin haberlerinde yer alma çabasında.
Gazeteciler olmasaydı, her halde Anayasa teklifi sahipleri siyasiler ne istediklerini kamuoyuna anlatamazlardı. Hükümetin ve ana muhalefet partisinin ve diğer siyasilerin eğer bir de “referandum” gündeme gelirse; dünden daha çok gazetecilere ihtiyacı olacak… Kitle iletişim araçlarının önemi bir kez daha kendini kanıtlayacak.
Ama bu dönem geçer geçmez ve hatta Anayasa teklifi hakkındaki görüşmeler biter bitmez, Türk Ceza Kanunun basın yayın suçları düzenleyen maddeler hakkındaki değişiklikleri gündeme gelecek.  Basın özgürlüğünün düzenlenmesi ile ilgili birkaç not bu açıdan önemli.

Adalet Bakanlığının çağrısı üzerine “adil yargılamayı etkileme”, “özel hayatın” ve “soruşturmanın gizliliğini ihlal” gibi konular 24.02.2010 tarihinde konuşuldu. Basında gazetecilerin yazıları üzerine ortaya çıkan bu konulardaki eleştirilerin değerlendirildiği ve olası önerilerin konuşulduğu bir toplantıydı. Mevzuat değişikliği yapılsın mı yapılmasın mı? Bu konu konuşuldu. Gerekirse “tasarı taslağı” hazırlamak istiyorlardı ve bu amaçla meslek kuruluşu temsilcileri ile Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile Adalet Bakanlığı temsilcileri bir araya gelmişti.
Bu toplantıda Adalet Bakanı tarafından soruşturmanın gizliliği ve özel yaşamın ihlali konusunda bazı köşe yazarlarının yazılarından örnekler verildi. Adalet Bakanının açıklamasına göre; iletişimin denetlenmesi ve hukuka aykırı dinlemeler hakkında bir mevzuat değişikliğine ihtiyaç duyulduğu günlerde, gazeteciler hakkında “soruşturmanın gizliliği”ni ihlal iddiasıyla açılan soruşturma sayısı -son üç ay içinde- ortalama 460 rakamına ulaşmıştı. Bu durum ise “basın özgürlüğü” açısından endişe yaratmıştı. Bu açıklamanın ardından mevzuat değişikliği bakımından acaba cezaların artırımın etkili olup olamayacağı soruldu. Bunun sadece bir görüş olduğu, bunun dışında toplantının amacının görüş alışverişinde bulunmak olduğu ve gerektiğinde yasal değişikliklerin yapılması amaçlandığı açıklanmıştır.
Birinci not: Şubat 2010 tarihi itibariyle “cezaların artırımı” yoluyla sorunun çözülebileceği çarelerden biri olarak düşünülmektedir.
O toplantıda Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç 2005 yılında bu tür toplantıların çok sık olarak özellikle Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girmeden önce gerçekleştirildiğini ama Adalet Bakanlığı tarafından önerilerimizin dikkate alınmadığını ve çok az sayıda maddede değişiklik yoluna gidildiğini söyledi. 
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olarak şimdi beş yıl sonra yine aynı yöntemle görüşlerimizin alınarak hiç dikkate alınmaması halinde ortaya çıkacak yaklaşımın doğru olmadığını ve aynı yöntemin tekrarından ibaret olduğunu dile getirdi.
İkinci not şudur: Sayın Erinç bu toplantıda, Adalet Bakanlığı tarafından çözüm olarak cezaların artırılması düşünüyorlarsa ve eğer köşe yazılarından bu amaçla örnekler vererek böyle bir çözüm önerisi için kendilerinin haklı olduğunu kanıtlama eğilimleri varsa; bu yaklaşımlarının hatalı olduğunu ifade etmiştir. 
Sayın Erinç tarafından açıklanan bu görüş haklıdır. Özellikle TGC başta olmak üzere Basın Konseyi, Ankara Gazeteciler Cemiyeti ve Bursa Gazeteciler Cemiyetinin bu toplantıdan beş yıl önce sıkıntı yaratacak maddeler bulunduğu halde meslek kuruluşlarının önerilerinin dikkate alınmaması sonrasında basın özgürlüğü bakımından uygulamada ortaya çıkan sorunların giderilmesi hiçbir şekilde cezaların arttırılması yöntemi değildir.
Üçüncü not; 24 Şubat 2010 tarihinde Adalet Bakanı, herhangi bir taslak hazırlıkları olmadığını, cezaların arttırılmasını düşünmediklerini, daha çok karşılıklı görüşmelerle ve meslek kuruluşlarının görüşlerini alarak bir taslak hazırlamayı tercih ettiklerini açıkladı.
İstanbul’da yapılan toplantı sonucunda Çalışma Grubu oluşturarak toplantıların sürdürülmesine ve ikinci toplantının Ankara’da yapılmasına karar verildi.
Adalet Bakanlığının çağrısı üzerine 4-5- Mart 2010 tarihlerinde Ankara’da yapılan toplantıda, Türk Ceza Kanunun özel hayatın gizliliği ve hayatın gizli alanına karşı suçlar ile 285 inci maddede düzenlenen “gizliliğin ihlali”,  288. Maddede yer alan “Adil Yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçu ve uygulama sonuçları ele alınmıştır.
Özellikle Türk Ceza Kanunu ve kabulünden bu yana geçen süre içinde uygulamalar ile karşılaşılan sorunlar üzerinde yoğunlaşmıştır.  Basın Yasasının özellikle 19. Maddesi ve ayrıca Terörle Mücadele Yasasının 6. Maddesi ile 7 inci maddesi de değerlendirilmiştir.  Ayrıca “yayın yasakları” tartışılmıştır. Bu toplantı çok olumlu bir toplantı olmuştur. Her ne kadar özellikle bazı gazeteciler hakkında verilen mahkûmiyet kararlarından sonra ortaya çıkan “sıkıntıların”  doğmasına neden olan kanunun Türk Ceza Kanunu olduğu geç anlaşılmış olsa bile; yine de olumlu düşünmeli…
Bu nedenle, “halkın gerçekleri öğrenme/ifade özgürlüğü veya iletişim özgürlüğü” demenin daha doğru olduğu ve artık terk edilmesi gereken bir kavram bile olsa “Basın Özgürlüğü”nü  beş yıl sonra anımsayanların  uygulama ile ortaya çıkan sorunların giderilmesinde gösterdikleri çaba olumlu karşılanmalıdır.
Son not; Gazeteciler basın özgürlüğü adına katkıda bulunmaya her zaman hazırdırlar. Ancak basın yayın yoluyla işlenen suçlarda cezaların artırımı yoluyla basın özgürlüğü sağlanamaz ve sorunların çözümünde çare değildir.

Etiketler: , ,

Pazar, Nisan 04, 2010

KİŞİSEL VERİLER

Fikret İLKİZ

Kişisel verilerin korunması hakkı Anayasa’da yer alacak. Anayasa teklifinin en önemli ve çok olumlu teklif maddelerinden birisi de budur.

Kişisel veriler hakkında kısa bir anımsatma…

Avrupa Konseyinin 28 Ocak 1981 tarihinde imzaya açtığı 108 sayılı Otomatik Olarak İşlenen Kişisel Veriler Bakımından Bireylerin Korunması Hakkında Sözleşme 1985 yılında yürürlüğe girmiştir ve 1999 yılında bazı değişiklikler yapılmıştır.

Türkiye bu sözleşmeyi imzalanmıştır. Ancak onaylanmamıştır. Bir başka deyişle “onay” kanununu çıkaramamıştır. Çünkü bu Sözleşmenin Türkiye tarafından onaylanabilmesi için Sözleşmeyi imzalayan devletin bu Sözleşmede öngörülen ilkelere uygun olan bir kanun çıkarması zorunludur.

Ama Türkiye kişisel veriler ve bireylerin korunması hakkında herhangi bir kanunu henüz kabul etmemiş durumdadır.

Resmi Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulunun “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı” ile “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar”ı içinde “Kişisel Veriler” ile ilgili düzenleme vardır. (31.12.2008 tarihli ve 5.Mükerrer 27097 sayılı R.G)

Yasalarda yapılacak değişiklikler ve kişisel veriler hakkındaki düzenleme nedendir bilinmez ama Türkiye 3.Ulusal Programın “Siyasi Kriterler / 3.Yargının işlevselliği ve Verimliliği” bölümünde şöyle yer alıyor:

“Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun” çıkarılacaktır.

Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun ise; Siyasi Kriterler bölümünde ve “Fasıl 23 Yargı Ve Temel Haklar”da, “Öncelik 23.1 Yargının verimliliği, etkinliği ve işlevselliğinin arttırılması” başlığı altında yazılıdır.

Tasarıdan sorumlu Bakanlık Adalet Bakanlığıdır ve Mevzuat Uyum Takvimi bakımından ise Tasarının kabulü ile Kanunlaşmasının yayım tarihi 2009 yılı olarak gösterilmiştir.

Uyum mevzuatı çerçevesinde Adalet Bakanlığı tarafından kişisel verilerin korunması ile ilgili bir kanun tasarısı hazırlanmıştır. “Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı” Bakanlar Kurulunca 7.4.2008 tarihinde kabul edilerek TBMM Başkanlığına 22.04.2008 tarihinde gönderilmiştir. 2008 yılı Ekim ayı itibariyle “Tasarı” TBMM’de Adalet Alt Komisyonunda incelenmektedir.

2009 yılı içinde Kişisel Verilerin Gizliliğinin Korunması hakkındaki kanun yasalaşmamıştır.

Bu Tasarının kısa hikâyesi budur.

Şimdi bu hikâyeye Anayasa Teklifi eklenmiştir. Çünkü Anayasa Teklifinde kişisel verilerle ilgili düzenleme getirilmiştir. Böyle bir düzenlemenin Anayasa Teklifinde yer alması çok olumdur. Hatta bilgi edinme hakkının Anayasa’da yer alması da çok yararlıdır. Kim akıl etmişse aklına sağlık…


AKP tarafından hazırlanmış olan Anayasa değişiklik teklifinde çok az olumlu maddeler arasında yer alan 2. Madde değişikliği “Özel yaşam” alanı ile ilgilidir.

Anayasanın 20. Maddesine ek düzenleme getiriliyor. Böylece “kişisel veriler” Anayasal düzenlemeye kavuşmaktadır.

Teklife göre özel yaşamın düzenlendiği Anayasanın 20. Maddesine ek madde geliyor. Ek madde şöyle: “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla islenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.”

Böyle bir düzenleme neden önemlidir?

Anayasanın 19. Maddesinin başlığı “Kişi hürriyeti ve güvenliği” dir. Maddeye göre, herkes kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Anayasanın 20. Maddesinde “Özel hayatın gizliliği ve korunması” düzenlenmiştir. Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. Bu temel hakkın sınırlandırma nedenleri de maddede gösterilmiştir.
Yeni Türk Ceza Kanununun 132 inci maddesi ile 140 ıncı maddeleri arasında, eski Türk Ceza Kanunda olmayan “Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar” düzenlenmiştir.

1 Haziran 2005’de yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu ile kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetmeyi, başkasına vermeyi suç olarak kabul eden bir ülkeyiz. Buna karşılık kişisel verilerin gizliliğinin korunması hakkındaki kanun tasarısını 2008 yılından beri bir türlü kanunlaştırmadık. 2010 yılında ise, çok olumlu bir düşünceyle kişisel verilerin gizliliğini Anayasa Teklifi içinde “anayasal bir hak” olarak düzenlemek istiyoruz ve bu maddeyi “referandum”a götürmek isteyen bir ülkeyiz.

Ne diyelim? Halkın deyimiyle, şaşkın ördek suya tersten dalarmış!...

Etiketler: , , ,