Perşembe, Haziran 06, 2013

Kerem Altıparmak ve Yaman Akdeniz'in Twitter Gözaltıları hakkında Basın Açıklaması


Kaynak: http://privacy.cyber-rights.org.tr

LONDRA, İngiltere: 05 Haziran 2013 (İstediğiniz web sitesinde, haber siteleri dahil veya yazılı/görsel basında kullanabilirsiniz)
Yaman Akdeniz & Kerem Altıparmak

04 Haziran ve 05 Haziran 2013 tarihlerinde İzmir’de en az 24 kişinin Twitter’da attıkları mesajlar nedeni ile gözaltına alındıkları haberlere konu edilmiştir. Bu haberlerin ayrıntılarına ulaşmak soruşturmaların gizliliği açısından mümkün değildir. Bununla birlikte, bu kadar çok sayıda kişi hakkında aynı suçlama ile işlem yapılmış olması kaygı verici olduğu için bu açıklamayı yapma gereği doğmuştur.
1. Soruşturmanın Türk Ceza Kanunu’nun aşağıda belirtilen 214 (Suç işlemeye tahrik) ve 217’inci maddelerine (Suç işlemeye tahrik) istinaden açıldığı anlaşılmaktadır. Suç işlemeye tahrik Madde 214- (1) Suç işlemek için alenen tahrikte bulunan kişi, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Halkın bir kısmını diğer bir kısmına karşı silahlandırarak, birbirini öldürmeye tahrik eden kişi, onbeş yıldan yirmidört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Tahrik konusu suçların işlenmesi halinde, tahrik eden kişi, bu suçlara azmettiren sıfatıyla cezalandırılır. Kanunlara uymamaya tahrik Madde 217- (1) Halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik eden kişi, tahrikin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. İlgili hükümler ifade özgürlüğü aleyhine bugüne kadar çok kullanılmış hükümler değildir. Karşılaştığımız bu durum Türk Ceza Kanunu’nun ifade özgürlüğünü ilgilendiren diğer hükümlerine uygulanan ilkelerin bu hükümler açısından da uygulanmayacağı anlamına gelemez.
2. Bu nedenle, başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere uluslararası insan hakları standartları TCK 214 ve 217’in uygulanmasında da önemle dikkate alınmalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına göre bir ifadenin sınırlandırılabilmesi için ya nefret söylemi olması ya da şiddetle doğrudan illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Sosyal medya ve özellikle Twitter’da toplantı ve gösteri yürüyüşüne davet, politik bir mesaj verme, kendi çektiği veya medyada ulaşılabilir söz, görüntü ve resim paylaşma açıkça bir “şiddete yönlendirme” niteliğine ulaşmadığı sürece sınırlandırılamaz.
3. İnsan hakları hukukunda şiddete yönlendirmenin oluştuğunu kabul etmek için çok yüksek bir standardın kamu makamları tarafından kanıtlanmış olması gerekir. Bu incelemede sözü kimin söylediği, muhatabının kim olduğu, hangi ortamda ve araçlarla söylendiği ve söylenen sözün tonu dikkate alınmalıdır. Günlerdir yüzbinlerce insanın sokaklarda gösteri yaptığı bir ortamda sosyal medyada ve özellikle Twitter’da paylaşılan mesajların insanların yapmayacakları bir şeye yönlendirildiği şeklinde yorumlanması gerçeklikle bağdaşmadığı gibi kanunun kötü niyetli bir şekilde yorumlanması olarak nitelendirilebilir.
4. İfade özgürlüğünün sınırlandırılması söz konusu olduğunda sadece soruşturmanın konusu olan kişilerin ifade özgürlüğü dikkate alınarak yetinilemez. Bir kişinin ifade özgürlüğünün sınırlandırılması aynı görüşü ifade etmek isteyen onbinlerce kişiyi de etkileyebilir. Özellikle sosyal medya ve Twitter gibi araçlar söz konusu olduğunda bu etkinin çok daha derin olduğu kolaylıkla gözlemlenebilir. İfade özgürlüğü kuramında “dalga etkisi” (“chilling effect”) olarak bilinen bu durum Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bir çok kararında ifade özgürlüğünü ihlal eden bir etken olarak vurgulanmıştır. Söz konusu soruşturmada 24 kişi gözaltına alınmışsa da, bu soruşturmanın etkisi bu 24 kişi ile sınırlı kalmamış, onbinlerce sosyal medya kullanıcısı soruşturmanın etkisi ile tedirginlik yaşamıştır. İfade özgürlüğünün korunması gereken demokratik bir rejimde böyle bir etki kabul edilemez.
5. Devlet erkini kullanan yasama, yargı ve yürütme makamları, ifade özgürlüğünün bir demokrasinin belkemiği olduğunu ve asli görevlerinin bu özgürlüğü güvence altına almak olduğunu asla unutmamalıdır. Türkiye karşılaştığı her siyasal sorunda ifade özgürlüğünü sınırlandıran yeni ceza hükümleri veya uygulamaları ile karşılaşmaktadır. Daha bir ay önce dördüncü yargı paketi ile ifade özgürlüğünün genişletildiğinin iddia edildiği bir ortamda bu kez de o pakette hiç bahsi geçmeyen 214 ve 217inci maddelerin ifade özgürlüğünü sınırlandırmaya bahane edildiği görülmektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi alışkanlık haline gelmiş bu yanlış yaklaşımın aşılmasının tek yolu tüm mevzuatın insan hakları standartlarına uygun bir şekilde yorumlanmasıdır.
6. Yukarıda açıklanan gerekçelerle, şiddetle doğrudan bir illiyet bağı bulunmayan sosyal medyada kullanılan ifadelerin soruşturma konusu yapılmasına derhal son verilmeli, özel hayatın ihlali yolu ile kişilerin mesajlarına ulaşıp bu kişileri soruşturma konusu yapanlar hakkında gecikmeksizin yasal işlem tesis edilmelidir.
7. Başbakanın söylediğinin tersine günümüz dünyasında sosyal medya bir baş belası değil demokrasinin olmazsa olmaz araçlarından biri haline gelmiştir. Yeni Dünya’da sosyal medya yoksa, Twitter yoksa demokrasi de yoktur.
Share and Enjoy:
  • Digg
  •  
  • Facebook
  •  
  • del.icio.us
  •  
  • Google Bookmarks
  •  
  • Slashdot
  •  
  • LinkedIn

Etiketler: , , ,

Çarşamba, Haziran 05, 2013

"DEFOLUP GİDEYİM, BEN GERİ ZEKÂLIYIM"


Av. Fikret İLKİZ
Fransız Cumhurbaşkanı 28 Ağustos 2008’de Laval’da yaptığı ziyaret sırasında Herve Eon adlı Fransız vatandaşı, üzerinde “defol git, geri zekâlı” yazan bir levha kaldırır.  
Aslında Eon bu davranışıyla bir hatırlatma yapmıştı. Levhadaki sözler, 23 Şubat 2008’de tarım fuarını ziyareti sırasında Cumhurbaşkanının,  elini sıkmayı reddeden bir çiftçiye karşı söylediği kendi sözleriydi. Cumhurbaşkanının çiftçiye karşı söylediği bu sözler medyada çok geniş yer bulmuş, mizahi dille gösteriler sırasında slogan olarak da kullanılmıştı.
Ancak Eon hakkında Cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle açılan ceza davasında Laval Asliye Mahkemesi 26 Kasım 2008 tarihli kararıyla,  Eon’u 30 Avro para cezasına mahkûm ederek cezayı ertelemiştir.  Mahkeme davanın koşullarını ve ayrıca Eon’un aylık dörtyüz elli Avro geliri bulunduğunu dikkate almış, basit bir uyarı cezası verilmesi gerektiğini belirterek, 30 Avro para cezasını “prensip” cezası olarak nitelendirmiştir. Temyiz üzerine Angers İstinaf Mahkemesi 24.03.2009 tarihli kararında ilk kararı onamıştır. İstinaf Mahkemesine göre kamuoyuna malolmuş bir ifade olmadığı gibi serbestçe kullanılan, hakaret içermeyen bir ifade olarak değerlendirilemeyecek olan “defol git, geri zekâlı” ifadesini kullanan sanığın (Eon’un); iyi niyetli olduğunu ileri süremeyeceğini görüşündedir. Çünkü Herve Eon sosyalist parti eski Mayenne bölgesi seçilmiş adayıdır ve Fransız topraklarında yasa dışı olarak bulunan bir Türk aileye uzunca bir süre destek kampanyası yürüten militandır. Kısaca, İstinaf Mahkemesi gerekçesinde sanığın siyasi mücadelesini dikkate almış ve suçun manevi unsurunun oluştuğuna değinmiştir. Hatta tam o günlerde Türk aile sınırdışı edilmiştir. Eon için bu durum bir başarısızlıktır ve buruk bir hissiyat içinde davranarak Cumhurbaşkanına karşı hakaretini kasten gerçekleştirmiştir.  
Karar 27 Ekim 2009 tarihli Yargıtay kararı ile kesinleşmiştir.
Eon AİHM’ne başvurmuştur. Adil yargılanma hakkı ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu Eon, miktarının az olduğu açık olan para cezasına değil, salt prensip olarak ceza verilmesine karşıdır. AİHM’den Cumhurbaşkanına hakaret suçunun Sözleşmeye aykırı olduğuna karar vermesini talep etmiştir. AİHM öncelikle şikâyetin kabul edilebilir olduğuna karar vererek başvurunun “esasını” incelemeye almıştır.
Her zamanki ölçütlerine uygun olarak AİHM;  verilmiş olan mahkûmiyet kararı ve cezanın Eon’un ifade özgürlüğünü kullanma hakkına kamu makamları tarafından bir müdahale teşkil ettiğini belirtmiştir. AİHM’si Eon’un ifade özgürlüğüne bu mahkûmiyet kararı ile getirilmiş olan sınırlandırmanın, “serbest tartışmaya ilişkin yararlar ile dengelenip dengelenmediğini” araştırmıştır.  Eğer Sözleşmenin 10/2 maddesindeki sınırlandırmalara aykırılık varsa hak ihlal edilmiş demektir. Acaba ceza demokratik toplum ölçütleri ile orantılı mıdır?
Bu bağlamda AİHM’si Cumhurbaşkanının kullandığı ifadelerin tekrar kullanılmasının, bir kişinin onurunu hedef aldığı veyahut Cumhurbaşkanının şahsına karşı basit veya boş bir itham oluşturduğu şeklinde bir değerlendirme yapılamayacağı görüşündedir.
Ayrıca İstinaf Mahkemesinin Türk ailesi hakkında yürütülen destek kampanyasının başarısız olması nedeniyle Eon’un üzüntülü olduğu gerekçesine de değinen AİHM’si; başvuranın siyasi mücadelesi ile kullandığı ifadeler arasında bir “bağlantı” kurmuştur.  
Mahkemenin ilk tespiti şudur: Başvurucu Eon Cumhurbaşkanı’na alenen siyasi nitelikli bir eleştiri yöneltmek istemiştir.
AİHM, ifade özgürlüğünün düzenlendiği 10. Maddenin 2. Fıkrasının siyasi söylem ve tartışma alanlarında, yani ifade özgürlüğünün en üst düzeyde önem taşıdığı hallerde;  kamuoyunu ilgilendiren genel nitelikli sorunlara ilişkin alanlarda ifade özgürlüğüne sınırlandırma getirilmesine kesinlikle izin vermediğini bu kararıyla yeniden hatırlatmıştır.
Bir siyasetçiye siyasetçi olması dolayısıyla yöneltilen eleştiri sınırları, sıradan bir kişiye yöneltilen eleştiri sınırlarından çok daha geniştir. Çünkü siyasetçi, sıradan bir kişiye nazaran “zorunlu ve bilinçli olarak” ve hatta kendi isteğiyle tüm eylemlerini, davranışlarını vatandaşların ve gazetecilerin çok daha dikkatli bir kontrolüne açık bırakmaktadır. Bunun sonucu olarak siyasetçinin daha fazla hoşgörülü olması gerekmektedir.
AİHM’si, daha önce Cumhurbaşkanı tarafından kullanılan ve medyada geniş biçimde yer alan ve daha sonra da mizahi amaçlarla kullanılan kaba ifadeleri kendi hesabına kullanmış olan Eon’u ve eleştirisini; “densizlik sayabilecek bir hiciv yoluyla” ifade etme yolunu seçmiş kişi olarak kabul etmiştir.
Yine Mahkeme, hicvin en önemli özelliğinin temelinde yatan olgunun; gerçeği abartılı ve bozulmuş bir şekilde sunan sanatsal bir ifade şekli olduğunu tekrar ve yeniden belirtmiştir. Hiciv, sosyal bir yorumla şeklidir ve doğal olarak tahrik etme ve kışkırtma amacını da güder. Mahkeme bu tespitini birçok kararında belirttiğini ifade ederek, Vereinigung Bildener Künstler v. Avusturya (2007), Alves da Silva v. Portekiz (2009) ve Tuşalp-Türkiye (2012) kararlarına atıf yapmıştır.
Sonuç olarak AİHM’si Alves da Silva kararına yaptığı atıfla; verilen mahkûmiyet kararı nedeniyle Eon’un davranışına benzer davranışları cezalandırmanın demokratik toplumların olmazsa olmazı olan genel nitelikli tartışmalarda çok önemli role sahip olan “hiciv” yoluyla eleştiriler ve karşı çıkışlar üzerinde “caydırıcı bir etki” doğurma olasılığı bulunduğu görüşündedir. Bu nedenle Eon’un davasının kendine has koşullarını dikkate alan AİHM’si “devlet başkanına hakaret” nedeniyle verilen mahkûmiyet kararının bir yararı olup olmadığını başvurucu Eon üzerinde tarttıktan sonra; verilen cezanın hedeflenen amaçla orantılı olmadığına ve dolayısıyla demokratik bir toplumda böyle bir mahkûmiyet kararı vermenin gerekli olmadığına karar vermiştir. (Eon v. Fransa Kararı. 14.3.2013. Başvuru no: 26118/10)
Kısacası, başvurucuya verilen cezanın başvurucu ve diğer insanlar üzerinde “caydırıcı bir etki” yaratabileceği tehlikesinin önlenmesi gerektiğinden AİHM tarafından “defol git, geri zekâlı” demenin hangi koşullarda gerçekleştiği gözetilerek verilen kararla başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği kararına varmıştır. Korunan yine ifade özgürlüğüdür.
Bu durumda ifade özgürlüğünü ihlal eden eylemlerin sahiplerine söylenecek söz şudur: “Defol git, geri zekâlı”

Etiketler: , ,